Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

‘Görevimiz hastalığı kökünden kazımaktır hastayı değil...’

Son on yılda, bir toplumun 50-100 yılda yaşadığı altüst oluşları, bölgesel sarsıntıları müthiş bir hızla yaşadık. Hepsi de sarsıcıydı ama hiçbiri 15 Temmuz darbe veya iç işgal girişimi kadar sarsıcı olmadı. Belki de hepsinin özetiydi bu.
15 Temmuz darbe girişimi ve ona karşı halkın direnişi bize özgü ve özeldi. Bu nedenle yol açacağı sonuçlar da sıradan değil daha sarsıcı olacak. Önemli olan da bu sarsıcı süreci en az zararla atlatabilmek.
Bu noktada en önemli görev de siyasete düşüyor.
Geçmişi darbelerle dolu bir ülkeyiz ama ne yazık ki o darbelerle bir kez olsun bile yüzleşemedik. En son Ergenekon ve Balyoz davalarıyla böyle bir umuda kapıldık ama onu da bugün karşımıza darbeci olarak çıkan FETÖ yapılanması kendi çıkarı için kötüye kullandı.
Şimdi o darbeci yapıyla hukuk içinde yüzleşme şansımız var. Ama daha işin başında, başını CHP'nin çektiği akıl almaz bir "mağduriyet" kampanyası yürütülüyor. Bu tespit, içinden geçtiğimiz süreçte mağduriyet olamaz anlamına gelmiyor, gelmemeli de. Elbette bazı mağduriyetler olabilir ve bu da seslendirilmeli ki, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde yaşanan acılar bir daha yaşanmasın.
Ancak bu dönemle, Ergenekon dönemi arasındaki şu fark da gözlerden kaçmamalı.
Ergenekon davalarını FETÖ'cü yapı, istediği gibi yönlendirdi ve asıl hedefi de darbelerle yüzleşmek değil, kadrolarına alan açmaktı.
Yani o süreci yönetenler bilinçli biçimde birilerini "mağdur etmek" istedi.
Peki, şimdi aynı şey söylenebilir mi? İşin bamteli tam da burada. Devleti çökertmeyi, ülkeyi işgal ettirmeyi hedefleyen bir yapıyı devletin kılcal damarlarından temizlemeye çalışanların önceliği "kadrolaşma" olabilir mi?
Arkasında yüzde 50 oy desteği olan bir AK Parti hükümetinin, toplumda karşılıkları olmayanları, "muhalif" diye ayıklamaya, gözaltına almaya ihtiyacı var mı? Tam tersine AK Parti için negatif propaganda olur bunlar.
Poliste hâlâ sıkıntılar olsa da idarede ve yargıda soruşturmalar çok daha dikkatle yürütülüyor.
Bunun en iyi örneği de HSYK. HSYK onca eleştiriye rağmen, muhafazakâr, milliyetçi ve sosyal demokrat yapısıyla, herkese eşit durmayı başaran, örnek bir kurum.
Önceki gün HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz'la konuştum. Yılmaz, özellikle yargıda çok titiz davrandıklarına dikkat çekiyor ve şöyle diyor: "Zor bir süreçten geçiyoruz.
Asıl görevimiz, bu zor dönemde yargıyı olması gereken noktaya taşımak ve saygınlık kazandırmak. HSYK olarak çok titiz ve hassas çalışıyoruz. Geçmişte yapılan haksızlıkların nelere yol açtığını en iyi yargı camiası biliyor. Yapılan hatayı da hızla telefi ediyoruz."
Şu gerçeği de gözden uzak tutmamak gerekiyor; süreç için en büyük tehlike, kadrolaşmadan çok, hâlâ polis ve yargı içinde kalmayı başaran FETÖ'cülerin bu soruşturmaları yönlendirmesidir.
Bunun mağduriyetlerde etkisi olmadığını kim söyleyebilir? Bölgemiz önemli gelişmelere gebeyken, Türkiye'nin içe kapanıp münazaravari tartışmalara boğulmaması gerekiyor.
Son sözü yüzyıllar önce "Görevimiz hastalığı kökünden kazımaktır hastayı değil" diyen İmam Şafi'ye bırakıyorum: "Her tartışmada zaferle çıkmaya çalışma!
Kalpleri kazanmak tartışmadan zaferle çıkmaktan önemlidir. Kardeşlerin arasında bina ettiğin ve üzerinde yürüdüğün köprüleri yıkma. Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir. Hatadan nefret et ama hatalı olandan nefret etme. Bütün kalbinle günah ve isyana öfkelen ama günahkâra acı, ona şefkat göster. Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster. Görevimiz hastalığı kökünden kazımaktır, hastayı değil..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA