Musul'un bir kez daha dünya gündemine geldiğinin ilk işaretini DEAŞ'ın 10 Haziran'daki Musul işgali vermişti. DEAŞ elini kolunu sallayarak Musul'u işgal etmiş ve bölge dizaynı başlamıştı.
Yüz yıl önce neredeyse aynı tarihlerde yine Musul ve Kerkük dünyanın ve bölgemizin en kritik meselesiydi. Özellikle Türkiye'nin Lozan'la çizilen kaderiyle yakından ilişkiliydi. Bu yüzden bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Lozan çıkışıyla Musul operasyonu arasında ayrılmaz bir bağ var.
O günün ana aktörleri de çok değişmiş değil, ABD, İngiltere, Rusya ve Türkiye. 1912'de Winston Churchill Bahriye Nazırı, yani Denizcilik Bakanı olduktan sonra İngiliz Donanma Komutanı Lord Fisher şöyle diyordu: "Temmuz 1914'te büyük bir cihan savaşı başlayabilir."
Paylaşım ve petrole hâkim olma savaşıydı bu ve denilen tarihte de gerçekleşti. Musul ve Kerkük'ün İngilizlerin elinde kalması için dünya yakılıp yıkıldı ve sonunda 1926'da sonlansa da ilk adım Lozan'da atıldı.
O tarihlerde coğrafyamız gibi siyasi dünyamız da paramparçaydı. Kimin İngiliz, kimin Wilson Prensipleri gölgesinde ABD mandası istediği birbirine karışmıştı. Sonuç İngilizlerin istediği gibi oldu ve Musul-Kerkük'ü kaybettik.
Şimdi önce Irak işgaliyle sonra da kilitlenen Suriye iç savaşıyla küresel güçler bir kez daha bölgede. ABD'nin bölgede neler yaptığı biliniyor. AB'den ayrılan İngiltere'nin de son dönemde gölgede kaldığı bölgeye geçmişini hatırlayarak dönme istediği de...
İngiltere Başbakan Theresa May'in "AB'nin Britanya üzerindeki egemenliğini son erdirecek Büyük Fesih Yasası'nı işletmeye başlayacakları" sözüne dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ekonomi danışmanı Cemil Ertem bu dönüşü şöyle yorumluyor:
"Britanya artık 'eski günlerde' olduğu gibi pazar ve siyasi egemenlik arayışlarını AB'den bağımsız, dolayısıyla, eski imparatorluk ruhuna uygun şekilde sürdürecek."
Bölgede geçmişten farklı olarak bir de Rusya ve İran gerçeği var. Özellikle Rusya, Suriye ilişkileri nedeniyle enteresan bir rol üstlenmiş durumda ve son günlerde ABD'yle ciddi bir gerilimin eşiğinde.
Türkiye'ye gelince... Bölgenin geçmişten farklı olarak siyaset üreten ve bölge sosyolojisine dokunan en önemli gerçeği ise Türkiye. Son birkaç yılı düşününce Türkiye'ye karşı kurulan kumpasların, küresel kuşatmaların nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Bu kuşatmaları Musul ve Kerkük gerçeğinden ayrı düşünmek mümkün değil. Artık olup bitenlerden uzak durma ihtimalimiz yok. Şu sıralarda Musul'un DEAŞ'tan kurtarılması için büyük bir operasyon gündemde.
Peki, Türkiye ne yapacak? İşin sırrı Türkiye'ye karşı yürütülen kara kampanyada saklı. Türkiye'nin bölgeden uzak olması isteniyor. Bunun nedeni de bölge halklarıyla geçmişi ve iyi ilişkisi olan, onlarla empati kurabilen Türkiye'nin başarılı ve kalıcı olma ihtimali.
Şu artık bir gerçek; Musul meselesinin ve bölgedeki iç çatışmaların en az zararla sonlanması ve barışın hayata geçirilmesi için Türkiye'siz bir formül tutmaz. Çünkü İran ve Irak hükümetlerinin de ABD'nin de Musul'da başarı şansı yok. Sorun daha da derinleşir. Çare, Kürtler, Araplar ve Türkmenlerle Türkiye birlikteliği... Bu sadece Musul'a değil bölgeye de nefes aldırır.
Bu süreç bir başka gerçeği, PKK-PYD hattının Kürt meselesiyle ne kadar ilgisiz olduğu gerçeğini de ortaya çıkartacak. Barzanili bir Musul harekâtına karşı çıkanlar safında PKK'yı görmek hiç şaşırtıcı olmayacak.
Bölge çok şeye gebe, Türkiye bu zor süreci, diplomasi kanallarını da iyi kullanarak aşacaktır.