FETÖ'nün devletin kılcal damarlarına sızdığı ve kamuoyunda etkili olduğu dönemlerde önemli cinayetler dahil onlarca olayı yönlendirdikleri tek tek ortaya çıkıyor.
Hrant Dink suikastıyla ilgili aHaber'de yayınlanan yeni jandarma görüntüleri işin nasıl ustaca farklı yönlere çekildiğini açık açık gösteriyor.
Geçmişin kirli sayfaları açıldıkça onlarca olayı yaptıkları ama ustaca başkalarını suçladıkları görülüyor. FETÖ eski derin yapının ya da Gladyo'nun yeni versiyonu gibi. Bunun en tipik ve siyaseti dizayn edici olanı Baykal'ı koltuğundan eden komplo kasetiydi.
Kritik bir süreçte yapıldığı için direkt hükümetin zan altında kalma ihtimali yüksekti. Öyle de oldu, hem Baykal devreden çıkartıldı, hem hükümet zan altında kaldı hem de CHP'nin başına daha kolay ilişki kurulabilecek ve yönlendirilecek bir isim ve ekip getirildi.
İşin doğrusu o konjonktürde ya da daha sonraki yıllarda Baykal'ın devre dışı kalması hükümetin çok da isteyeceği bir şey değildi. Ama isteyen biri vardı: FETÖ. O günlerde kendilerini ustaca gizleseler de, yönlendirme yapsalar da ortaya çıkan veriler ve ipuçları hep FETÖ'cüleri işaret etti.
Komplonun hedefindeki siyasetçi Deniz Baykal'ın daha ilk günden "Okyanus ötesi bu işin içinde değil" demesi kafaları karıştırsa da algıyı değiştirmedi.
Onlara ilişkin güçlü şüphe vardı. O şüpheyi güçlendiren önemli bir veriyi de bizzat o komplodan yararlanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sundu.
Bakın, 27 Mart 2014'te hem de FETÖ'nün televizyonu Kanaltürk'te Kılıçdaroğlu ne diyordu: "Ben gözlerimle gördüm, gözlüğünü takıp kaseti izliyor. Gözlerimle gördüm. Bir değil birden fazla kaset izliyor."
Kılıçdaroğlu, bu açıklamasıyla dönemin Başbakanı Erdoğan'ın Baykal kasetini izlediğini ve izlerken de kayıt edildiğini söylüyordu. Yani kaseti izlediğine göre yaptıran da oydu demeye getiriyor.
İnandırıcı olmadığı için bu iddia bumerang gibi kendisine döndü ve hep şu soruların cevabı arandı: "Nerede izledin ve bu kaseti size kim getirdi?"
Bu soruyu Kılıçdaroğlu'na biraz da sitem ederek Baykal da TV ekranından sordu: "Madem bu görüntüleri izlediğini söylüyorsun, çık nerede ve ne zaman izlediğini, Erdoğan'ın kayda alındığı bu görüntünün kimler tarafından sana getirildiğini açıkla."
Kilit soru kimler tarafından getirildiğiydi. Ama ne yazık ki Kılıçdaroğlu buna açık bir cevap vermedi ve devlet sırrı muamelesi yapıp, "Ben onu açıklayamam..." dedi.
Neden acaba? Ülkenin başbakanına tuzak kuran, gizli kaydeden birileri neden korunur ki... Böylelerini saklamak etik mi?
Kılıçdaroğlu bu görüntüleri kimin getirdiğini açıklamalı. Açıkladıktan sonra istediği siyasiyi suçlayabilir. CHP kulislerinde herkes o görüntüleri Kılıçdaroğlu'na getirenin bir polis olduğunu biliyor.
Peki, böcek uzmanı olduğu söylenen bu polis daha önce ne yapmıştı şimdi nerede? Onu CHP Genel Merkezi'ne kim getirdi? Adı en çok geçen E.T. ve en yakın T. mi?
Bu soruların cevabı aslında çok basit ama bir o kadar da sarsıcı. Çünkü verilecek cevaplarla sadece basit bir siyasi ilişki ortaya çıkmayacak, ülkeyi dizayn etmek için her yolu mubah sayan, herkesi kullanan kirli bir aklın siyasi oyunları ve siyasi ilişkileri açığa çıkarak sarsılacak.
15 Temmuz'dan sonra bundan kaçış yok.