Terör ve şiddete karşı "ama"sız bir tavır koymadan barış ve huzur çağrısı yapmanın hiçbir anlamı yok. Son dönemde sesleri çok duyulan bir kısım siyasetçi, aydın ve medya mensubunda bu klasik soyut tavrı görüyoruz: "Devlet de PKK da silahları sustursun..."
Dikkat edin böyle diyenlerin çoğu, çatışmayı devlet başlattı yalanına meşruiyet kazandırdığı gibi daha büyük yalanların da önünü açıyor. Şu yalanı bile dile getiren yazar ve siyasetçi var: "Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP'nin oyu azalsın diye çatışmayı başlattı."
Bunu söyleyenler PKK'nın çatışmayı durdurarak o iddiayı boşa çıkartacağını biliyorlar ama yine de o yalanı söylüyorlar.
Şimdi de yeni yalanlarla yeni algı operasyonları peşindeler. Ama tutmayacak. Bu kez gerçeği gören sivil toplum devreye giriyor. Hem de çok güçlü bir biçimde...
Önce Diyarbakır'da 700'e yakın sivil toplum örgütü temsilcisi bir araya gelip, terörü başlatan PKK'ya karşı tepki koydu. Adres netti ve ne beklendiği de açıkça söylendi.
Bu saatten sonra "Bu şiddet durmalı" gibi muhatabı belirsiz şeyler söylemenin anlamı yok. Terörü ve şiddeti başlatan kimse tepki ona yöneltilmeli. Hele o ülkede, sorunları siyasetle çözme olanağı varken, bir siyasi hareket, şiddeti bir siyaset aracı olarak kullanıyorsa bu tepki çok daha güçlü olmalı.
Bugün TOBB'un öncülüğünde Ankara'da onlarca sivil toplum örgütü de aynı yolu izleyerek teröre karşı ortak bir ses verecek. Pazar günü de Sivil Toplum Platformu'nun İstanbul'da yapacağı "Milyonlarca Nefes, Teröre Karşı Tek Ses" mitingi yapıyor.
Bu mitinge Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis Başkanı İsmet Yılmaz ve Başbakan Ahmet Davutoğlu da katılıyor. Peki diğer siyasi partiler nerede? Neden Türkiye'de siyasetle terör arasına mesafe konulacak bir zamanda ortaya çıkmıyorlar?
Bu hatırlatmayı sivil toplumun yapıyor olması çok gerekli ve anlamlı. Ama hâlâ bir kısım medya ve aydın, teröre karşı toplumun böyle güçlü bir tepki vermesini akla hayale gelmeyen argümanlarla eleştiriyor: "Teröre de devletin uygulamalarına da karşı çıkılmalı..."
Niyet belli... Onlara göre sivil toplum teröre karşı güçlü bir çıkış yapar ve etkili olursa bundan AK Parti kazançlı çıkar. Bu olmasın da ne olursa olsun. Asıl dertleri bu...
Oysa sivil toplumun bu tür ortak çıkışlarına en iyi örnek gösterilen İspanya'da durum böyle değildi. Orada, başta iktidar ve muhalefet partileri olmak üzere toplumun önemli kesimleri, ülkenin temel sorunlarında ortak hareket edebiliyordu.
Alın, İspanya'nın son 30 yıllık tarihindeki iki büyük çıkışı... 1981'de bir albayın parlamentoyu basıp darbe yapmasına karşı sokağa dökülen milyonlarca İspanyol'un tek bir hedefi vardı: "Darbelere hayır!"
İkinci büyük çıkışın tarihi ise 13 Mart 2004'tü. ETA terör örgütünün 11 Mart 2004'te Madrid Tren İstasyonu'na koyduğu bombayla 191 kişi hayatını kaybedince farklı şehirlerde 12 milyon İspanyol sokağa indi ve tek bir ses yükseldi: "Teröre hayır!"
Bugün Ankara'da, pazar günü İstanbul'da biz de aynısını yapacak ve Rifat Hisarcıklıoğlu'nun çağrısını seslendireceğiz: "Gün komşuna sarılma günü. Gün Türk'ün Kürt'e, Kürt'ün Türk'e, Alevi'nin Sünni'ye, Sünni'nin Alevi'ye el uzatma günüdür. Gün bir olma, iri olma, diri olma günüdür."
Bu bir kardeşlik daveti, bu davet hepimize...