Hrant Dink'in öldürülmesi yakın tarihimizin en karanlık ve planlı cinayeti... Üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hala perde arkasındaki "üst veya derin akıl" henüz aydınlatılabilmiş değil.
Bunun nedeni, başından itibaren cinayetin aydınlatılmaması için çaba harcayan birilerinin olması... O birileri, bilinçli bir biçimde devlet görevlilerini, hatta siyaseti bile işin içine sokarak ya da korkutarak ustaca bir yol izledi.
Dink cinayeti planlayan açısından da ülke açısından da etkisi büyük bir operasyondu.
Bugüne kadar bilinçli bir çarpıtmayla hedef şaşırtıldı ama artık bazı gerçekler biliniyor. En azından süreçle ilişkileri tartışma götürmeyen iki isim biliniyor: Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve bugün Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Ali Fuat Yılmazer...
Tetikçi Ogün Samast'ın son ifadesi de bu iki ismi işaret ediyor. Bu iki isimle ilgili hem o tarihlerde hem de daha sonra çok ayrıntılı yazılar yazıldı. Ancak bir türlü yargı önüne çıkartılamadı.
Nisan 2010 yılında ise önce, Ankara'da Ramazan Akyürek'le sonra da cinayetin işlendiği tarihte Trabzon Emniyet Müdürü olan Reşat Altay'la ben de görüşmüştüm... Cemaatin etkin olduğu o dönemde Akyürek, ısrarla İstanbul Emniyeti'ni işaret edip suçlarken, Altay; "İstanbul emniyetiyle hiçbir alakası yok" diyor ve ekliyordu:
"Bu cinayetin 2005 yılından itibaren planlandığını düşünüyorum. Adım adım cinayete giden süreç bilinmesine rağmen devletin kayıtlarında hiçbir bilgi yok. Bu nasıl olur? Bu konuda yetkili olanlar neden ilgili makamlara bilgi vermedi? Bu konu araştırılırsa kimin ihmali olduğu anlaşılır."
Önümüzdeki günlerde savcıya ifade verecek olan Reşat Altay'a o zaman kendisine Trabzon Emniyeti yetkililerinin bilgi verip vermediğini de sordum. Cevabı kısaydı: "Hayır vermediler..."
Şimdi geriye dönüp bakınca, şu sorunun cevabı insanı daha da kaygılandırıyor: Acaba tetikçi Ogün Samast olaydan hemen yakalanmasaydı ne olurdu?
Karanlık yapıların nasıl tuzaklar kurduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz. Bu yüzden sadece Dink cinayeti değil, Rahip Santaro ve Malatya Zirve cinayetleri de yeniden ele alınmalı... Ancak şimdiden şu söylenebilir; Dink cinayetinin şifresi çözüldüğünde en azından Cemaat eksenli "Yeni Derin Yapı"nın neyi hedeflediğini ve ne yapmak istediğini daha iyi anlayacağız. Bu bir dönüm noktası olacak. Oraya doğru gidiliyor ve çember giderek daralıyor...
Paralel'in istihbarat şube ısrarı
Dink cinayetine giden süreçte, Emniyet içindeki "paralel polisler"in önemli makamları ele geçirmek için nasıl canhıraş çaba harcadıkları şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Milliyet'ten Tolga Şardan, bir süre önce bu konuda önemli bir ayrıntıya dikkat çekti.
Dink cinayeti öncesi, cemaatçi polisler ısrarla İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in görevi bırakmasını ister. Güler bir süre direnir. Ancak ısrar devam edince kalkıp Ankara'ya gider, yapının iki önemli ismi Recep Güven ve Coşkun Çakar ile görüşür. Aldığı cevap nettir: "İzmir'e kaydırılacaksın"
Güler, bir kez de daire başkanı Ramazan Akyürek'e gider ve evinde görüşür.
Ekibin önemli ismi Ali Fuat Yılmazer, son ifadesinde Akyürek'in Güler'e şu cevabı verdiğini belirtir: "Arkadaşlar öyle istiyor, onlar ne derse olacak"
Ve sonunda denilen olur, Güler, Dink cinayetinden hemen sonra İstanbul'daki görevinden alınır. Yıllar sonra o şubeyi ele geçirmenin ne anlama geldiğini dinlemelerle gördük.