Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Kürt siyasetçilere açık mektup

Mardin, Mezopotamya coğrafyasının en büyülü şehri... Orayı da diğer şehirlerimiz gibi tarihinden koparmak için çaba harcamışız ama Allah'tan başaramamışız. Bazı tarihi binalara yapılan eklemeler dışında eski Mardin şehrinin özgün mimarisi hâlâ ayakta.
Ulu Cami, Kasımiye Medresesi, Kırklar Kilisesi, o daracık sokakları donatan evler ve şehrin tam merkezindeki PTT binası olağanüstü.
Bu güzelliği, Deyrulzafaran Manastırı'ndan Midyat sokaklarına, yeşil Mardin vadisinden Hasankeyf'e uzanan muhteşem Yukarı Mezopotamya coğrafyası tamamlıyor.
Ama ne yazık ki bu olağanüstü doğa ve bize miras kalan tarihten hiç ilham almamışız... Bir eski Mardin'e, bir de yeni Mardin'e bakınca bu daha iyi anlaşılıyor.
Aynı çarpıklığı insan ilişkilerinde de görüyoruz. Binlerce yıl bir arada yaşamayı başaran atalarımızdan bir şey öğrenmemiş gibiyiz.
Son iki yılda, çözüm sürecinin oluşturduğu iyimser havaya bakın... Sadece iki günde, 6-8 Ekim'deki vandalizmle karamsarlığa dönüştü neredeyse. Hâlâ bölgede çözüme ve barışa büyük bir inanç var ama uzun yıllar sonra ilk kez yollarda Jandarma aramalarının başlaması insanın içini karartıyor. Bu toprakların barışa ve konuşmaya ihtiyacı var.
Bırakın 90 yıllık cumhuriyetin "yasak" yıllarını, çok uzağa gitmeye gerek yok, 90'larda bu coğrafyada neler yaşandığını herkes biliyor, özellikle de bugün yaşayan Kürt siyasetçiler.
Bu yüzden, Ahmet Türk'ten Leyla Zana'ya Hatip Dicle'den Sırrı Sakık'a o günleri iliklerinde hisseden tüm Kürt siyasetçilerin şu soruyu sormasında yarar var: "Nereye gidiyoruz?
Konjonktürel fırsatlara göre mi davranacağız yoksa bir arada yaşama becerimizi dikkate alarak yeni bir yaşam mı oluşturacağız?
"
Çünkü bin yıldır birlikte yaşayan, son yüzyılda ise iç içe geçen farklı bir Türkiye toplumundan söz ediyoruz.
İstanbul'la Mardin'in, Diyarbakır'la İzmir'in, Şanlıurfa'yla Trabzon'un kader ortaklığını siyasi vizyonunuzun bir parçası yapmıyorsanız, siyasetinizde sorun var demektir.
Daha önemlisi, bu birlikteliği, eski yüzyılın ulus devlet beklentisiyle heba etmek yerine onu daha anlamlı bir yere taşımak gerekmiyor mu? Çok değil iki yıl önce sivil irade olarak eşit koşullarda bir araya gelen Meclis'teki 4 parti, sivil bir anayasa yapmak için yola çıktı.
Böyle bir niyet vardı ama başarılamadı.
Özürlükleri içeren 60 maddesinin geçmesini bile muhalefet istemedi. Bu gerçeği değiştirmek önümüzde dururken sokakları ateşe vermekten medet ummanın kime ne yararı var?
Mardin'i dolaşırken ne, ara ara 90'ları anımsatan asker görüntüleri, ne de sokakları yakıp yıkmaya hazır öfkeli gençler fotoğrafı, bu ülkenin siyasi tecrübesiyle uyuşuyor. Bunu aşabilecek birikimimiz var. Bu birikim "Acem hesabı"nı da "küresel akıl oyunları"nı da bozacak güçte.
Bir asırlık ömrünü Kürt kimliğinin tanınması mücadelesine veren Tarık Ziya Ekinci'nin dediği gibi: "Barışa inanmaktan başka çare yok."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA