Dünyada profili en hızlı yükselen kent İstanbul... Üç imparatorluğa başkentlik etmiş bu dünya kenti, yeniden görkemli tarihindeki rolüne dönüyor.
Şu an içinde yaşadığımız için belki fark etmiyoruz ama İstanbul küresel çağın, küresel başkenti olma yolunda hızla ilerliyor.
Sadece altyapısı, yolları, kentsel yaşam alanlarının yenilenmesi açısından değil, sanat, kültür etkinlikleriyle buluşma, tarihle yüzleşme açısından da ciddi mesafe alıyor.
Dünya çapında önemli organizasyonlara ev sahipliği yapıyor.
Türkiye'nin rol modeli İstanbul değişiyor, değiştikçe Türkiye'yi de değiştiriyor.
Son birkaç yılda sadece kültür, sanat ve restorasyon alanında olup bitenlere bir bakın.
Sakıp Sabancı Müzesindeki "Efsane İstanbul" sergisi, İstanbul Modern'deki Hüseyin Çağlayan sergisi, bilim ve teknolojinin İslam medeniyetindeki bin yıllık serüvenini anlatan "Binbir İcad" sergisi, "Ramazan'da Caz" performansı ve U2 konseri bile İstanbul'un yükselen profilini göstermeye yeter.
Peki, İstanbul buraya doğal bir süreçle mi geldi?
İşte bu noktada biraz durup, adı etrafında spekülasyonların döndüğü İstanbul Kültür Başkenti Ajansı'nın neler yaptığına bakmak gerekiyor.
Ajans, İstanbul hatta Türkiye için bir deneyimdi.
Farklı düşüncelerden, farklı kesimlerden insanlar bir araya gelip ortak proje üreteceklerdi.
Başlarda ciddi gelgitler yaşandı, skandal düzeyinde iddialar ortaya atıldı ama bugün geldiğimiz nokta yetersiz de olsa eskisiyle kıyaslanmayacak gibi.
Bırakın ortaya çıkan sanatsal kültürel etkinlikleri, restorasyon çalışmalarını, farklı görüşleri bir araya getirip bir şeyler yapabilme tecrübesi bile başlı başına bir değer.
Bir süre önce İstanbul Kültür Başkenti Ajansı Başkanı Şekip Avdagiç'le buluştuk.
İlk sorum bu tecrübeye ilişkindi. Avdagiç'in cevabı anlamlıydı:
"Çok farklı düşüncelere sahip insanlarla çalıştık. Baktığınızda Beral Madra, Cumhuriyet yazarları Vecdi Sayar, Nilgün Birse, Cem Mansur danışmanımız, Garo Mafyan müzik yönetmenimiz, Yusuf Kaplan Yeni Şafak yazarı sinema yönetmenimiz. Buna benzer onlarca insanla ortak bir değer yaratmaya çalıştık. Türkiye hiç kimsenin kendi baktığı kadar küçük bir ülke değil. Burada 80 kişilik asistan ve genç uzmanımız var. Bunlar müthiş bir tecrübe yaşadı."
Yaklaşık üç yıl önce çalışmaya başlayan İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı Haziran 2011'de kapatılıyor.
Merak ettiğim şu; Ajans İstanbul'da kalıcı ne bırakacak?
Avdagiç, kültür ve sanat etkinliklerinin farklı bir iz bırakacağının altını çiziyor ve devam ediyor:
"Bizim ağırlıklı sur içinde olmak üzere 60'ın üzerinde projemiz var. Topkapı'da 12, Ayasofya'da 6 proje var. Adalar Müzesi'yle Çatalca'daki Mübadele Müzesi de önemli. Biz çok dokunulamayan, hızlı müdahale edilemeyen tarihi eserlerle ilgili çalışmalar yaptık. Ajans olmasaydı bunlar olmayacaktı. Belki uzun vadede diğer kurumlar yapardı."
Kalıcı bir başka noktaya daha dikkat çekiyor Avdagiç:
"Şunu çok önemsiyoruz, İstanbul'daki kültür sanat aksı hep Nişantaşı, Beyoğlu-Taksim-Tünel olarak gözüküyordu. Ama biz Tuzla'dan Küçükçekmece'ye uzanan aksı harekete geçirdik."
Ve geliyoruz İstanbul'un kalbi Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi meselesine...
Dünyada profili yükselen İstanbul nasıl oluyor da Atatürk'ün adını taşıyan bir kültür merkezini yenileyemiyor?
Avdagiç'i dinlediğimde çok da şaşırmıyorum.
Ve aklıma Einstein'ın o ünlü sözü geliyor:
"Ne hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı yıkmak, bir atomu parçalamaktan daha zor."
Önyargılar nedeniyle yenilenemeyen AKM konusunu daha sonra ayrıntılı yazacağım. Çünkü Türkiye, her alanda önyargılardan çok çekti. Hâlâ da çekiyoruz. Bugün önyargılarınızı bir yana bırakıp sokağa öyle çıkın.
Daha güzel bir Türkiye göreceğinizden eminim.