Türkiye, güncel olarak ABD'nin vizeleri askıya alma kararına odaklanmışken, Erbil ve İdlib'deki gelişmeler de sıcaklığını koruyor.
Amerikalı sözcüler diplomatlarına ne kadar sahip çıkarsa çıksınlar, Büyükelçi John Bass'ın Ankara'yı önyargılı okumasından kaynaklanan hatalı yorumlarının iki ülke arasındaki krizin tetiklenmesinde hatta alevlenmesinde rolü olduğu göz ardı edilemez.
Umarız ve dileriz ki yeni ABD Büyükelçisi, Bass'ın bıraktığı kötü mirasın izlerini hızla siler, FETÖ ve YPG gerçeğini tam olarak kavrayıp, 15 Temmuz darbe girişiminin Türk toplumundaki anlamını doğru değerlendirmeyi başarır!
***
Yazımızın ana konu başlıkları ile devam edecek olursak...
Bilindiği gibi Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin gayrimeşru referandumu, Ankara'da büyük tepkiye yol açtı hatta "
bölge barışına ihanet ve dostluk ilişkisine karşı nankörlük" olarak değerlendirildi. Barzani ve kurmayları, yaklaşık iki haftadır Türkiye ile temas kurmayı denemekte ve eli boş dönmekte. Peki, "
Ankara, Barzani'yi hangi şartlarda yeniden muhatap alabilir?" Resmi açıklama, referandumun iptali ön koşuluna bağlı. Lakin "
ara formüller" de yok değil. Örneğin, Barzani yönetimi referandumun sonuçlarını fiilen askıya alır, yani uygulama yönünde ileri adımlar atmaz ve Bağdat'taki merkezi yönetimle Irak Anayasası çerçevesinde müzakerelere başlarsa Ankara'nın tavrı değişebilir. Bir başka ifade ile Ankara, referandumla elde edilmek istenen sonuçların Irak'ın birliği içinde aranmasına ve Kerkük'ün özel statüsünün korunmasına ilişkin bir hamleyi karşılıksız bırakmayabilir.
***
İdlib'de devam eden operasyona gelince...
Fırat Kalkanı Harekâtı ile kurulan stratejik dengenin pekiştirilmesinin, Akdeniz'e uzanan "
terör koridorunun kesilmesinin" ana amaç olduğu muhakkak. İdlib'de askeri boyut kadar Milli İstihbarat Teşkilatı'nın aldığı mesafe de önemli. Daha doğrusu, Fırat Kalkanı'ndan farklı olarak, askeri güç kullanımına gerek kalmaksızın bölgedeki kimi unsurların çözülmesi, değişik adlar altındaki 5-6 bin kişilik topluluğun Türkiye'nin hassasiyetlerine uygun pozisyon alacağını taahhüt etmesi kritik bir boyut. Özgür Suriye Ordusu'nun İdlib ve çevresini kontrol altına alması, kent merkezine ise Türk Silahlı Kuvvetleri'nin girerek güvenliği sağlaması en kuvvetli ihtimal. Tabii ki sahanın gerçekleri ile kâğıt üzerindeki planlama birebir örtüşmeyebilir. Fakat istihbaratla tahkim edilmiş, askeri ilerlemenin değeri çok büyük.
Kuşkusuz İdlib, tek başına Türkiye'nin milli güvenliği için yeterli bir önlem olmaz. Vakit geçirilmeden Afrin'in de temizlenmesi, en azından dört bir tarafından kuşatılarak terörden izole edilmesi de zorunlu. İşte o zaman ABD'nin müttefik kimliğinin gerçek yüzü ve
TSK'daki kimi paydaşlarının duruşu ayrı bir anlam kazanacak.
Bekleyip, göreceğiz!