Önceki akşam, TBMM bahçesindeki yargı yılı açılış resepsiyonundaydım. Adli ve idari yargının zirvesindeki isimler, anayasa yargısının tanıdık simaları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyeleri...
İlk izlenimim, genel merhabalaşmadan sonra herkesin, kendi camiası ile öbek öbek ayrı ayrı noktalarda toplanması oldu.
İkinci gözlemim, Anayasa Mahkemesi'nin, Yargıtay'ın da üstünde bir noktaya konuşlandırılmasından duyulan rahatsızlığın devam etmesi idi.
Üçüncü, bence en önemli nokta... Yargı mensupları tahmin edilenin de ötesinde "hassas!" Yargı ile ilgili olumsuz yorumları, -onlara görehaksız eleştirileri yakından takip ediyorlar. Tepkililer ama dışa vurmuyorlar. Olay bazındaki analizleri, yargı sürecindeki hatalara dair tespitleri önemsiyorlar. Buna karşın toptancı yaklaşımları, tüm yargı camiasını bağlayan peşin hükümleri reddediyorlar. Bilhassa, siyasi çevrelerden gelen sivri cümleleri çok ileri ve yakışıksız buluyorlar.
***
Resepsiyonda Danıştay Başkanı
Zerrin Güngör'e, güncel bazı hususları sordum.
CHP'nin, "
Adalet Yürüyüşü" adını verdiği hareketlenmeyi, "
Adalet Kurultayı" iddiasıyla organize ettiği toplantıyı, burada ileri sürülen görüşleri nasıl ele aldıklarını öğrenmek istedim.
Zerrin hanım, "
Biz hâkimler olarak çok az konuşuyoruz. Ama bazen zorunlu durumlarda da yargının itibarını koruma adına konuşmamız gerekiyor"
diye söze girdi. Sonra, "
Sözde Adalet Yürüyüşü, sözde Adalet Kurultayı..."
diye devam ediyordu ki, "
Sözde vurgusunu bilinçli olarak mı kullanıyorsunuz?"
dedim. Hiç duraksamadan, "
Evet" dedi ve
şöyle devam etti:
"
Kim için adalet? Neyin adaletini arıyorsunuz? Yargıyı da töhmet altında bırakıyorsunuz. Biz adalet terazisini çok hassas tutuyoruz. Birtakım söylem ve davranışlarla yargıya güven zedelenirse bundan bütün toplum zarar görür. Biz, tarafsız ve bağımsız olarak herkesin hakkını titizlikle dağıtmaya özen gösteriyoruz. Aynı özenin gösterilmesini beklemek de hakkımız!"
***
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki 30 Ağustos Resepsiyonu'nda da yüksek yargı kurumlarının temsilcileri, özelde Danıştay Başkanı bu yöndeki fikirlerini paylaşmıştı. Yani... Yargı kurumlarının bütününde, kamuoyu algısı çok ciddiye alınıyor. Yargıyı "
güvenilmez" biçimde takdim eden beyanları, yargının günlük siyasetin hızla tüketilen malzemesi haline getirilmesini "
sorumsuzluk" olarak nitelendiriyorlar. Eskiden yargının saygınlığı, yargıya güven gibi hususlar sadece yargı mensuplarının veya akademik çevrelerin meselesi gibi algılanırdı. Şimdi yargı kurumlarının başkanları, adaletin tecellisi ile ilgili kritik konuları, tüm toplumun ortak duyarlılık göstermesi gereken en geniş paydada görüyor. Yargıçları suçlama yerine, bilgiye dayalı yorum bekliyorlar. Dosyayı bilmeden ve anlamadan ideolojik perspektif çizilmesini kabul etmiyorlar.
Buradan, "
Yargı eleştiriye kapalı!" sonucu çıkmasın. Böyle bir şey yok. Eleştiri adı altında, yargıyı ve kararlarını değersizleştiren çok yönlü saldırı altında olduklarını anlatıyorlar. "
Ben kendi dünya görüşüme göre lafımı söylerim. İşime geleni alır, gelmeyeni yere çalarım" tarzı medyatik çıkışları
içlerine sindiremiyorlar.
Özetle... Yargıyı anbean izleyelim. Kamuoyu nabzı ile yargı kararları arasındaki bağı sıkça ifade edelim. Varsa tutarsızlıkları, olay ve delil bazında tartışalım. Lakin yargısız infaz yapmayalım