Ekonomi, rakamsal verilerin işaret ettiği somutluk kadar aynı zamanda "moral ve güven" alanıdır. Türkiye, küresel şartların da zorlaması ile "büyümeyi yönetmeye çalışan ülke" görünümündedir.
Ekonomi küçülmemekte fakat düşük oranlı büyümenin sorunları ile baş edilmeye çalışılmaktadır.
Büyümenin sandıkla ilişkisi, Türkiye tecrübesinde açık gerçekliktir.
Siyasal iktidarları, sandık dışı yollarla bertaraf etmek isteyen her türlü odağın, ilk baktığı alan ekonomidir. Ekonomide istikrar ve geleceğe dair inanç varsa, seçmeni manipüle etmek kolay değildir. İşte bu nedenle son günlerde "bilinçli karamsarlık havası" yayılmaktadır. Bu tuzağa düşülmemelidir!
Türkiye ekonomisi, "özgüvenini kaybetmeden yeni bir başarı öyküsü yazmanın" arifesindedir. Her zaman olduğu gibi her şey güllük gülistanlık değildir. "Yapılacak çok iş, telafi edilecek çok konu, yapısal reform bekleyen çok mesele vardır."Ama tüm bunların ön şartları, "güçlü siyasal iktidar, ehliyetli kadrolar ve güven veren hukuk sistemidir!"
Önümüzdeki dönemde, yargı erkinin kendi iç dinamizmi içinde çelişkili kararlardan arınarak güven katsayısının artırılması, ekonomiye değen yönlerinde yeni kurumlar ihdas edilmesi, hukuk güvenliğinin yerleştirilmesi gerekmektedir.
Fikri mülkiyet haklarının daha güçlü teminat altına alınması, küresel sermayeye motivasyon kazandırılması, eğitimin kalitesinin yükseltilmesi, vergi sisteminin rehabilite edilmesi, sosyal harcamaların kapsam ve miktarının gözden geçirilmesi, yenilikçiliğin teşviki diğer başlıklardır.
Tüm partilerin ama özel olarak AK Parti Seçim Beyannamesi'nin bu önceliklerin etrafında şekillenmesi ise Türkiye'nin kazancıdır!
Ancak... Yeni Anayasa yazılmadıkça Türkiye siyasi ve ekonomik patinajdan kolay kurtulamayacaktır. Çare, "çağdaş toplumsal uzlaşma ve yeni anayasal sistemdir."