Dün tüm Türkiye elektrik kesintisiyle uğraşırken gözler bir anda Çağlayan Adliyesi'ne çevrildi. DHKP-C'li olduğunu açıklayan bir terörist, Gezi olaylarında hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın davasına bakan savcıyı adliyedeki odasında rehin aldı.
Yazıyı yazdığım saatlerde özel timin Adliye'ye girdiği haberi ajanslara düştü. Gelen başka bir bilgiye göre de eylemci, arabulucu olarak İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nu istedi.
Adliyedeki onca güvenlik uygulamasına rağmen o silah binaya nasıl sokuldu? Terörist hedefindeki savcıya nasıl bu kadar rahat ulaşabildi? İçeriden destek aldı mı? Bunların hepsi hayati sorular ve kuşkusuz ortaya çıkacak. Ancak şu an için herkesin temennisi, akıllara 2006'daki Danıştay saldırısı provokasyonunu getiren eylemin kansız biçimde sonlandırılması.
Hepimizin temennisi diyorum ama bakmayın. Olayın sosyal medyada duyulmasıyla birlikte kimileri, kan davası filmlerinin unutulmaz karakteri Aliye Rona'ya taş çıkartacak bir performans sergiledi.
Üstelik intikam çığlıkları atanlar sadece öyle adı sanı bilinmemiş isimler de değildi. Bu terörist eylemi gerekçelendirme yarışına girenler arasında tanınmış gazeteciler, televizyoncular da vardı.
Kendileri hiç çekinmeden kan damlayan bu tweet'leri on binlerce takipçiye atabildikleri için içlerinden birin tweet'ini RT kabilinden seçebiliriz sanırım: "Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: Çocukları vurmayın, annelerini yuhalatmayın."
Canlar söz konusuyken aklına ilk olarak bu terör eylemine gerekçe üretmek gelen gazeteci, CNN Türk programcısı Mirgün Cabas. Beyefendi, adaletin adliye basıp insanları rehin alarak sağlanabileceği şeklindeki şiddeti açıkça meşrulaştıran ifadeyi hümanist bir mesaj sanıyor herhalde.
Dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimseye insanları terör saldırılarının hedefine haline getirecek bu ifadeleri kullanma özgürlüğü tanınamaz.
Ama ne gariptir Türkiye'de durum biraz farklı. Demokratların şiddete gerekçe üreten, hedef gösteren bu muhalifliğe yönelik eleştirilerinin kendisi hedef gösterme sayılıyor.
Tıpkı dün Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde, Cabas'ın değil, ona tepki gösteren insanların hedef gösterdiğinin iddia edilmesi gibi.
Hatırlayın bir süre önce de eskiden gazetecilik yapmış bir hanımefendi, 17 Aralık dosyasına bakan savcıların resimlerinin üzerine "bunları unutmayın" yazarak bir tweet atmıştı. Açıkça hedef gösteren bu tweet'inden dolayı ifadesi alınmak üzere savcılığa çağrılınca da ortalık ayağa kaldırılmıştı: "Al sana yeni Türkiye, al sana ifade özgürlüğü!"
Zamanında aynı üslup ve yöntemi kullanan herkese, mesela Akit gazetesine demokratlar olarak nasıl tepki gösterdiğimizi düşünün. Şimdi başkalarının şiddet sarmalını derinleştirmesine sırf yüzlerine taktıkları muhalif maskesinden ötürü sessiz mi kalacağız? "Devrimci şiddetin meşruiyeti" türünden ilkellikleri, siyasi muhalefet aracı olarak dolaşıma sokmalarına boş mu vereceğiz?
Bıkmadan usanmadan yüzlerine vurmak lazım "Barışa can atan savaşa can pazarlamaz!"