Şu satırları 17 Haziran 2017'de yazıyorum. Türk siyasi tarihinin efsane isimlerinden Süleyman Demirel iki yıl önce bugün 17 Haziran 2015'te vefat etmişti. Süleyman Demirel 1964'te Adalet Partisi Genel Başkanı olduğu günden itibaren askeri vesayet rejiminin en güçlü parçası olan medya oligarşisiyle yani Babıali ile karşı karşıya gelmişti. Babıali kısaltmasıyla anılan Türk medyası o dönem orduyu darbelere hazırlayan en önemli faktördü...
***
Demirel'in vefatından 10 gün önce, 7 Haziran 2015'te sessiz sedasız ölen Babıali'nin en güçlü imparatoru ve Hürriyet gazetesinin o dönemki patronu Erol Simavi'nin şu sözleri Eski Türkiye'yi mükemmel özetlemektedir:
"Basına Batı âleminde 'Yasama Yürütme ve Yargı'dan sonra dördüncü kuvvet' derler ama Türkiye için bu yanlıştır. Türkiye'de en kudretli kurum ordudur ama basın dördüncü değil birinci kuvvet makamındadır. Çünkü ihtilallere orduyu basın hazırlar."
***
İşte böyle korkunç bir medya ortamında siyaset yapmaya başlamıştı Demirel. 1965 seçimlerine giderken de kendisine Babıali lağımlarından ilk tehditler gelmeye başlamıştı. İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker 1965 seçimleri öncesinde sandıktan CHP çıkmadığı takdirde ordunun yine müdahale edeceğini açık açık hiç utanmadan yazmıştı...
***
Toker'e göre iktidar CHP dışı beceriksiz bir partiye hele hele 1960 özlemlerini taşıyan bir partiye verilecek olursa Mr. Thompson ve Mr. Sten geri gelmek zorunda kalırdı. Ordunun kullandığı Thompson ve Sten markalı silahlarla 40 yaşındaki taze siyasetçi Demirel alenen tehdit ediliyordu...
***
Metin Toker'in bu rezil makalesinin tamamı bir dönem Demirel ile de çalışıp sonra Demirel'i satmış olan Cüneyt Arcayürek'in
"Demirel Dönemi 1965-71" kitabının 20. sayfasında bulunabilir. Öte yandan bu şerefsizce tehditlere karşı Demirel 1965'in meydanlarında:
"Ordu CHP'nin muhafız alayı mı? Ordu milletin malı değil mi?" diye çok haklı olarak
haykırıyordu...
Türkiye toplumu bu tehditlere aldırmadı ve 1965'te yüzde 53 ile Adalet Partisi ve Demirel'i hükümet yaptı ama elbette iktidara getiremedi. Çünkü gerçek devlet iktidarı önceden belirlenmiş durumdaydı. Gerçek devlet iktidarının bir parçası olan Türk medya düzeni seçilmiş hükümeti paçavraya çevirdi...
Demirel'i askeri darbeyle indirene kadar "
basın özgürlüğü" kapsamında tehdit ve şantaj faaliyetlerini sürdürdü. Bu arada zavallı haldeki Demirel hükümetlerinden bu tehditlerle ekonomik olarak da bol bol haksız rant elde etti medya patronları...
***
Erol Simavi'nin söylediği gibi medyanın birinci kuvvet olduğu ve orduyu darbelere basının hazırladığı gerçeği apaçık ortadaydı. 12 Mart 1971 askeri darbesinin ortamını yine Türk medyası hazırladı. Bu darbeye ortam hazırlayan en büyük aktör ise Haldun Simavi'nin patronajındaki Günaydın gazetesiydi...
Özellikle 1969-71 arası Demirel'in itibarsızlaşması ve halk nezdinde rezil olması için her türlü ahlaksız ve asparagas manşeti attılar...
Haldun Simavi'nin adamları Nazmiye Demirel'in namusuna bile dil uzattılar. Rahmetli Nazmiye Hanım'ın kunduracısı ile aşk yaşadığını ve bu yüzden Süleyman Demirel'in o kunduracıyı öldürttüğü gibi korkunç yalanları bile manşete çektiler...
Demirel o dönem bu Babıali kaşalotları ile savaşmaya çok çalıştı ama başaramadı. İğrenç yalanları ve korkunç kumpaslarıyla yine onlar kazandılar. Gurur duydukları gibi birinci kuvvet basın olarak orduya yine darbeyi yaptırdılar. Demirel bu alçak medya düzeni karşısında boyun eğdi ve maalesef sonra da cellatlarının istediği kıvama geldi...
***
Üzücü ama çok öğretici bir hikayedir Türkiye'de bir siyaset adamı olarak Süleyman Demirel'in hikayesi... Kendisini rahmetle ve saygıyla anıyorum...