Herkes için iflas etme korkusu bir tür sigorta gibidir. İflas etmemek için zekâları ve analiz yetenekleri gelişmek zorundadır insanların. Fakat Türk akademisyenlerinin böyle bir mecburiyeti yoktur. 3 gündür yazdıklarımın özeti de bu...
***
30 sene boyu hiç kitap okumasan ve gündelik gazete saçmalıklarıyla idare etsen de akademi âleminde iflas etme ya da işini kaybetme olasılığın yok...
***
Düzenli kitap okuyanların yani bilimsel literatürü adam gibi takip edenlerin de bunu hayatla test etme zorunluluğu yok. Akademik rekabet diye bir olgu yoktu bu ülkede...
***
Akademik tezlerinde ve teşhislerinde sürekli yanılanlar dahil kimse bedel ödemiyordu. Oysa üst seviye ticaret ve siyaset yapanların zekâsı her an tetikte olmak zorundaydı...
***
Akademik dünyada zekâsızlık ve yeteneksizlik yüzünden bedel ödense bile bunu siyasi bir sebebe bağlayıp kendini ve çevreni tatmin edebiliyordun. Hatta zekâsızlığından kahramanlık bile çıkarabiliyordun...
***
Öte yandan kazanan siyasi tarafı tutan bir akademisyensen de istediğin kadar zekâsız ve yeteneksiz olabilirdin. Yani her koşulda aptal ve kabiliyetsiz olma hakkının olduğu bir ortam Türk akademi ortamı...
***
Türkiye'nin trajedisi bu toprakların beyinsel elitleri olması gereken insanların önemli kısmının maalesef beyinsiz olmasıdır...
***
Üstelik bu beyinsizliklerine rağmen komik biçimde kibirlidirler. Beyni olanların bile bir süre sonra beyinleri bu akademik ortamda çürüyebiliyor...
***
Yeryüzü standartları diye diye kasaba standartlarının bile altında kalan profesörlerin ülkesi burası...
***
Hayatı boyu objektif ve rasyonel olmayı savunup duygularının esiri olmuş akademik karakterlerin ülkesi. Her siyasi cenah için geçerlidir bu söylediklerim...
***
Bu bahsettiğim sefil akademik ortam aslen zekâsı kuvvetli olan akademisyenlerin bile zaman içinde zekâsını adım adım eritebiliyor maalesef...
***
Türkiye'nin gelecekteki handikaplarından en büyüğü de beyinsel elit yoksunluğudur. Üzücü ama gerçek bu...