Fethullahçı örgüt Balyoz davası vesilesiyle ordu içindeki Fethullah askerlerinin önünü açmak için bir kumpas kurmuştur. Bu çok açık ve nettir.
Nitekim Balyoz davasında Fethullah polisleri savcıları ve hakimleri hiç darbe ile alakası olmayan onlarca subaya bu haksız tasfiyeyi yaptı.
Fakat bu Fethullahçı kumpasların dışında kanlı canlı bir Balyoz Darbe Planı gerçeği de vardır. 5-7 Mart 2003 sözde semineri yüzde yüz bir askeri darbe planıdır.
Başka bir dijital kanıta ihtiyaç yoktur.
Resmi olarak kayıt altına alınmış o skandal konuşmalar Balyoz Darbe Planı gerçeğini kanıtlamaktadır.
Fethullahçı çetenin kepazelikleri yüzünden oluşmuş şu anki konjonktür bu millete Balyoz gerçeğini unutturamaz.
Balyoz darbe planının gerçek olduğu kadar hiç şüphe yok ki askeri vesayetin daim kılınması amaçlı silahlı eylemler ve provokasyonlar yapan bir Ergenekon terör örgütü vardır. Hatta denebilir ki bir Ergenekon rejimi vardı bu ülkede. Fethullahçılar ise bir yeşil Ergenekon rejimi kurmak istediler. Vesayet ideolojisi olarak da Kemalizmin yerine Gülenizmi geçirmek istediler. Fethullahçılar vesayet koltuğuna tam oturmak ve sivil hükümeti yıkmak istedi. Aynı Ergenekon darbecileri gibi Fethullah darbecileri de Tayyip Erdoğan'ı darbeyle devirip hapse tıkmak istedi. Gerçek Balyozcularla da gerçek Ergenekoncularla da gerçek Fethullahçılarla da mücadele demokratlığın ilk şartıdır. Olay budur. Gerisi laf ü güzaftır...
Peki tarihe karışan Ergenekon rejimi neydi? Dindarlara, Kürtlere, Alevilere ve gayrimüslimlere "ikinci sınıf yurttaş" gözüyle bakan ve yeri geldiğinde de bu kesimlere zulmeden o totaliter rejim tarih olmuştur. Ergenekon rejimi döneminde Türk devletinin "ideal vatandaş" tanımı madde madde sıralarsak şuydu:
1. Laik-seküler yaşam tarzı geçerli olacak.
2. Sünni olunacak.
3. Türk olunacak.
ABD'deki WASP (White Anglo- Saxon Protestan) kimliğine benzer bir LAST (Laik- Sünni-Türk) kimliğiydi bu.
Ergenekon rejiminin devleti ve özellikle de ordusu bu kimliğe sahip olmayanları LAST kimlik formuna dönüştürmek için asimilasyon politikaları uygulayan yapıdaydı.
Yani bu Kemalist projeye göre Sünni dindarlar laikleştirilecek, Aleviler Sünnileştirilecek, Müslüman olmayanlar Müslümanlaştırılacak ve Türk olmayanlar da Türkleştirilecekti.
Haliyle insanların kimliklerini zorla dönüştürme iddiasındaki bu rejim totaliterdi.
Ülkede hâlâ çok konuştuğumuz birçok meseleyi bu korkunç rejim yarattı.
Türkiye'nin Türklerden sonra en geniş nüfusa sahip kesimi Kürtler asimilasyon politikalarına haklı olarak direndi.
Kürt meselesi buradan doğdu. Türk devleti Kürtçe konuşmayı dahi yasakladı.
Kürtlerin çoğunluk olduğu şehirlerin ve kasabaların orijinal adları Türkleştirildi.
Kürtlerin hafızası formatlanmak istendi.
Kendi kimliğini inkâr eden, asimile olmayı kabul etmiş Kürtler devletin her kademesine gelebilirdi. Kürt kimliğine sahip çıkanlara kamusal alan yasaktı.
Türkiye'nin hâlâ çoğunluğunu oluşturan Sünni dindarlar da bu zorla laikleştirme/ sekülerizasyon politikalarına direndi.
Türkiye'nin İslam meselesi buradan doğdu. Eski rejimin en nefret ettiği sembollerden biri başörtüsüydü. Başörtülü kadınların öğrenci olması bile yasaktı.
Türk ordusunda bir askerin eşi, kız kardeşi ya da annesi başörtüsü takıyorsa o an ordudan kovuluyordu. Bir şekilde meslektaşının "İslami yaşam tarzı"na sahip olduğunu kanıtlayan Türk askeri ödüllendiriliyordu.
Dindar olduğu "kanıtlanan" o kişi ise anında ordudan atılıyordu.