Bugün takvim yaprakları 3 Kasım'ı gösteriyor. Bundan 13 sene önce 3 Kasım 2002'de başlamıştı Anadolu ihtilali. Gazetemiz SABAH'ın meşhur Anadolu ihtilali manşeti literatüre geçti. Kansız ve tamamen demokratik bir ihtilaldi 3 Kasım 2002. Türkiye için yepyeni bir dönem başlıyordu. Askeri vesayet sistemi bu dönüşüme çok direndi ama başaramadı. Askeri vesayetin yerini almaya talip olan Gülen çetesi de amacına ulaşamadı ve Anadolu ihtilalinin siyasi temsilcisi AK Parti yoluna devam etti...
***
Bu ihtilal yürüyüşü ilk kez 7 Haziran 2015'te tökezledi ama yapılan yanlışlardan ve hatalardan ders alan AK Parti yine bir Kasım gecesinde yüzde 50 gibi bir oyla yeniden tek başına iktidar oldu. Şu an ikinci Anadolu ihtilali sürecine girdik. Aslında 1 Kasım 2015 gecesi 31 Mayıs 2013'ün sabah alacasında başlamış olan sivil savaşın sonu oldu desek de yanlış olmaz. 31 Mayıs 2013'te Gülen çetesi mensubu polislerin Gezi Parkı'nda yaptığı büyük provokasyonla başlayan ve sonrasında durdurulamayan bir tip iç harp yaşıyorduk tam 29 aydır. 29 ayda tam 4 seçim yaşadık ve son seçimle toplum bu sürece nihai noktayı koydu. 31 Mayıs 2013'ten itibaren normal bir gün yaşamadık desek yalan değil. Artık Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı var. Önümüzdeki 4 sene çok net bir siyasi iktidar var bu ülkede. 4 sene boyunca seçim yok ve meşru seçilmiş iktidar 4 sene ülkeyi yönetecek. Önce tüm muhaliflerin bu gerçeği kabullenmesi ve özeleştiri yapması lazım...
***
Öte yandan benim gibi bu süreçte net şekilde Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'nin yanında olanların da özeleştiri yapması lazım. Mesela kendi adıma şunu itiraf edeyim ki 31 Mayıs 2013'ten itibaren öyle bir çılgın çatışma sürecine girdik ki AK Parti hükümetleri içinde gördüğüm hataları ve yanlışları dahi yazmadım ve konuşmadım. Mesela bakanlığa uğramayan keyfine göre takılan hiç iş yapmayan adamlar vardı. Görüyor ve biliyorduk ama karşı tarafa koz vermeyelim diye yazmadım ve konuşmadım. Elbette bakanı böyle olan bakanlığın tüm bürokratları da yaymıştı ve işlerini savsaklıyorlardı. Bunu da isim isim bildiğim halde yazmadım. Aslında AK Parti'nin ciddi bir bölümü Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğine güvenerek ipe un sermişti. Çok kritik süreçlerde de korkakça başını kuma gömen çok politikacı oldu. Bu tür durumları kendi aramızda konuşsak bile isim isim yazılmıyordu. Ancak belli makamlara görülen bu tuhaflıklar iletiliyordu. Bazı kişiler de bu yöntemle tasfiye oluyordu ama o anlamda medya ile bunları ifade etmek çok daha etkili ve AK Parti için de yararlı olurdu. Ben kendi adıma geçtiğimiz 29 ay için bu açıdan özeleştiri yapıyorum. Medya mensubu olarak görevimi yapmadım...
***
Artık bu sivil savaş dönemi bitti. 1 Kasım seçimleri öncesinde okurlarıma söz verdiğim gibi AK Parti içinde gördüğüm bu tür durumları çatır çatır yazacağım ve konuşacağım. Başbakan Davutoğlu'nun da vurguladığı gibi AK Parti mensuplarının kibirlenmeye hakkı yoktur. AK Parti hükümetinin bakanlarının ve bürokratlarının "
nasılsa Erdoğan'ın liderliği esas oyu alıyor" diyerek işlerini savsaklamaya ve tuhaf işler yapmaya hakkı yoktur. Mesela geçen hafta ısrarla yazdığım İzmir'deki paralel yapı finansörü yağ şirketi sırtını AK Parti içinden birilerine dayadığını ve rahat olduğunu söylüyor. Bir insan hem alenen Türkiye'yi hedef almış paralel çeteyi finanse edecek hem seçimlerde alenen CHP'ye para akıtacak hem de AK Parti içindeki ahbap çavuş ilişkilerine güvenecek öyle mi? 7 Haziran'daki yüzde 41'in temel sebebi bu ahbap çavuş ilişkileri ağıydı zaten. 1 Kasım'daki yüzde 50 zaferinden sonra bu şaklabanlıklar bitmiştir. 3 Kasım 2002 ruhu ikinci ihtilal sürecini başlatmıştır. Artık her şey açık açık yazılacak ve ilgili devlet kurumları da geçen hafta olduğu gibi gerekli kayyum operasyonlarını yapacaklar. Bu böyle biline...