Ben bu ülkede hayatında bir tane kitap okumamış kimi tüccarları ve müteahhitleri tanıdım.Hayatlarında bir tane bile kitap okumadıklarını açık açık söylüyorlardı. Bu durumdan gurur duymuyorlardı ama yüksündükleri de pek yoktu. Oğullarını ve kızlarını ise en iyi okullara göndermekle övünüyorlardı. Haliyle tüm gün hamal gibi çalışmaktan başka hobileri ve ince zevkleri de yoktu. Süfli ve avami şeyler onları tatmin edebiliyordu...
***
Fakat cahil olduğunu kabul eden bu adamlar bu ülkenin yazarlarından çok daha zeki ve parlak analizler yapıyordu. Yani işi kitap okumak tefekkür etmek ve analiz yapmak olan Türk aydınından çok daha ileri seviyedeydi bu cahil adamlar. Karşılaştıkları problemleri tahlil etme ve çözme hususunda kendiliğinden bir yetenekleri gelişmişti. Çünkü yaşadıkları rekabetçi iş ortamı onları buna zorluyordu. Zaten eğer öyle bir yetenek geliştiremezlerse batıyorlardı...
***
İflas etme korkusu bir tür sigorta gibiydi. Zekâları ve analiz yetenekleri gelişmek zorundaydı. Tıpkı bir hamalın kaslarının güçlü olmak zorunda olduğu gibi. Fakat Türk aydınının ve akademisyeninin böyle zorundalığı yoktu. 30 sene boyu hiç kitap okumasan ve gündelik gazete saçmalıklarıyla idare etsen de iflas etme ya da işini kaybetme olasılığın yoktu. Düzenli kitap okuyanların da bunu hayatla test etme zorunluluğu yoktu. Entelektüel rekabet diye bir olgu yoktu bu ülkede...
***
Siyasi ve sosyal analizlerinde sürekli yanılanlar dahil kimse bedel ödemiyordu. Oysa ticaret yapanların zekâsı her an tetikte olmak zorundaydı. Entelektüel dünyada zekâsızlık ve yeteneksizlik yüzünden bedel ödense bile bunu siyasi bir sebebe bağlayıp kendini ve çevreni tatmin edebiliyordun. Hatta zekâsızlığından kahramanlık bile çıkarabiliyordun.
Öte yandan kazanan siyasi tarafı tutarsan da istediğin kadar zekâsız ve yeteneksiz olabilirdin. Yani her koşulda aptal ve kabiliyetsiz olma hakkının olduğu bir ortamdı Türk entelektüel ortamı...
***
Türkiye'nin trajedisi dünyanın belki de en geri akademik ve entelektüel sınıfına sahip olmasıdır.
Türkiye'nin beyinsel elitleri olması gereken insanların çok önemli kısmı maalesef beyinsizdir. Üstelik bu beyinsizliklerine rağmen komik biçimde kibirlidirler. Beyni olanların bile bir süre sonra beyinleri bu ortamda çürür. Yeryüzü standartları diye diye kasaba standartlarının bile altında bir profesör olursun. Hayatın boyu objektif ve rasyonel olmayı savunup duygularının esiri olmuş birine dönersin. Her siyasi cenah için geçerlidir bu söylediklerim.
Türkiye'de yüksek zekâ sahibi aydın bulmak çölde kutup ayısı bulmak kadar zordur. Bu bahsettiğim sefil ortam mevcut zekâ potansiyellerini bile eritir. Bu trajik sınıf bir de kendi sefaletine bakmadan çoğunluğu kendinden daha yetenekli ve zeki olan ortalama Türk insanlarını küçümsemeye kalkar. Bugünlerde romanı çıkan Ahmet Altan bence kasabalı cahil müteahhitlerin bile profesörlerinden ve yazarlarından daha zeki olduğu ülkeyi anlatsın bir sonraki romanında. Tarihe geçen bir roman olacağına eminim...