Parlamentarizmin tıkandığı ve 21. asrın Türkiyesi'ni ileriye taşıyamayacağı bence çok açık. 10 yıl evvel yazılmış şu makaleden alıntılayacağım satırlar da tek parti iktidarı bile olsa parlamenter sistemin son derece sakat bir zemine oturduğunu çok güzel anlatıyor. Önce o makaledeki argümanları okuyalım...
***
1970-2003 arası çoğunlukla koalisyonlarla heba edilen dönemdir.
Eğer iyi yönetilseydik, bugün ekonomimiz bir misli daha büyük, şahsi gelirimiz bir misli daha yüksek olacaktı.
Ona göre de etnik ve dini "kimlik" sorunlarının bugünkünden daha yumuşak olacağını düşünebiliriz.
Daha önemlisi, önümüzdeki on yıllar...
Önümüzdeki 20 yılda 20 milyon köylü daha şehirlere gelecek! Bunun ağır ekonomik ve sosyal sorunları olacağı gibi 'gettolaşma' türü sebeplere bağlı ideolojik gerilimler de olacak.
***
Sorunları çözmek için hükümetlerin elinde 'ekonomik kaynak' olmalıdır; ekonomi iyi yönetilmeli, gereken reformlar, ameliyatlar anında yapılabilmelidir. Hükümetler ekonomik veya duygusal olarak kısa vadede geniş kitlelerin tepkisini çekecek, ama uzun vadede Türkiye için zaruri olan ekonomik, politik ve kültürel kararları alma gücüne sahip olabilmelidir.
***
Şimdi birkaç soru:
Koalisyonlarla böyle zor ve uzun vadede sonuç verecek kararlar alınabilir mi ?
Parlamenter rejim içinde tek parti hükümeti olsa bile, iktidardaki parti kendi içinde çatlayacak diye zaafa uğrayan hükümetler uzun vadeli politikalar uygulayabilir mi?
Yine parlamenter rejim içinde tek parti iktidarda olsa bile, seçmen tabanı çok kaygansa, mesela bizde olduğu gibi seçmenlerin yüzde 70'i 'yüzer gezer' hale gelmişse, demokratik iktidarlar zor ve uzun vadeli kararlara imza atabilir mi?
Fransa Üçüncü ve Dördüncü Cumhuriyet dönemlerinde parlamenter sistem üzerinde aynen bu "yönetemeyen demokrasi" zaafını yaşadı; batan çıkan küçük partiler elinde krizlerden krizlere savruldu, yenilgilere, işgallere uğradı!
***
Türkiye'de biz 1960-2002 arasındaki 42 yılımızın 24 yılını koalisyonlar, 6 yılını cuntalar yönetiminde geçirdik! Tek partinin iktidar olduğu yıl sayısı 12'dir! Netice ise ortada...
Tarihimiz CHP ve Demokrat Parti olmak üzere iki doğal akım ve kurum yaratmıştı.
27 Mayıs darbesi DP'yi kapatmakla doğal gelişimi ve kurumlaşmayı tahrip etti; 12 Eylül tuz biber ekti. İtalyan siyaset bilimci LaPalombara 1962'de "Büyük kitle partileri kökleşip kurumlaşamazsa bölgesel ve dini kimlikler politikleşir" diye yazmıştı!
***
Bizde de böyle oldu! Bu yüzden partilere "kurumsal sadakat" kalmadı, işte seçmenlerin yüzde 70'i sık sık parti değiştiriyor!
Diyelim ki, AKP içinden çatladı veya seçmen yine 'kaydı' ve sağda 1990'lardaki gibi birbirine yakın büyüklükte üç dört partinin kavgası başladı! Koalisyonlar, koalisyonlar...
***
Önümüzdeki on yılların ağır sorunlarıyla baş edebilir miyiz?! Siyasi olaylar temenni ile yönlenmez ama bir görüş oluşturmak üzere ifade edeyim: AKP'nin iktidar alternatifi soldan çıkmalı, sosyal demokrat bir kitle partisi yükselmelidir. Geçen kırk yıla dövünüyoruz!
Gelecek on yılları iyi 'yönetemezsek' büyük belalarla karşılaşabiliriz!
***
Yazar çok haklı... Türkiye'nin gelecek on yılları iyi yönetmesi lazım ve parlamenter sistemle her an yönetemeyen demokrasi günlerine dönebiliriz... Bu yazarı ve bu argümanları bir yerlerden hatırladınız mı Taha Akyol? Yine AKP tek başına hükümetken yazılmış son derece haklı olan bu parlamentarizm eleştirileri şu an geçersiz hale mi geldi acaba? Bu argümanları yazan biri şimdi parlamenter rejimi savunabilir mi üstadım?