İşte iki nokta şimdi daha fazla berraklaştı. Birincisi, Esad'ın nasıl kalacağı değil artık nasıl gideceği konuşuluyor dünya devletleri arasında. Bir üst düzey Türk yetkili konuşurken açıkladı. Konuya müdahil olan ülkeler oturmuş konuşmuşlar. Esad, altı aylık bir süre içinde, ben ilave edeyim 'onuruyla terk' (graceful exit) anlayışı içinde yerini bırakacak. Bu süre zarfında hiçbir konuda söz ve karar mercii olmayacak.
Ayrıntılar var elbette. Savaş suçlarından nasıl yargılanmayacak? Nereye gidecek? (Bu arada belirtelim, Ruslara, buyurun siz alın dendiğinde, Esad için şimdi sahaya inmiş Rusya, öneriyi geri çevirmiş.) İşin özü Rusların ikna edilmesi gerekiyor. Ama şöyle veya böyle artık ipi çekilmiş bir Esad'dan söz ediyoruz.
Peki, böyle de, Rusya bu gerçeğe rağmen neden sahada? Biraz uzun bir cevap vereyim.
***
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Şubat 2013'te Foreign Affairs dergisinde yapılmış bir mülakatta Rusya'nın
Libya sonrasında bu derecede köşeye sıkıştırılmasının yanlışlığına değiniyordu. Gerçekten de, BM'deki oylamadan sonra alabildiğine yalnız kalmıştı Rusya. Gül, Rusya'nın Suriye konusunda dışlanmamasını, sürece dahil edilmesi gerektiğini vurguluyordu. Görüştüğümüz o üst düzey yetkili Putin'in yüzüne kimsenin bakmadığını ve zatın iki günlük zirveden birinci günün sonunda ayrıldığını belirtiyor.
Bu Rusya'nın yeniden
büyük resme girmesi gerekiyordu. Girdi. Sadece iki mal satıyor dünyaya Rusya:
silah ve enerji. Dolayısıyla sahadaki gövde gösterisiyle 'mallarını' sergiliyor. İkincisi, dünya tarafından itilmiş, unutulmuş bir ülkeyken şimdi savaşmaya başlayarak yeniden
dünyanın ağzına baktığı bir ülkeye dönüştü Rusya.
Oysa öğreniyoruz, daha önce yapılan görüşmelerde Rusya'ya '
yeni Suriye'de' yani
Esad sonrasında çıkarlarının korunacağına dair güvence verilmiş. Bu demektir ki, üsleri korunacak, onun için bu hayati konuda herhangi bir sorun yaşanmayacak. Ama Rusya buna rağmen hamlesini yapmak zorundaydı. Yaptı. O kadar ki, bu çıkışını
Türkiye'nin getirdiği bütün iddiaları kabul ederek yaptı. Meseleyi onun bağlamında ele almak gerek.
***
Böylece Suriye meselesi yeniden başlıyor. Tam bittiği noktada başlıyor.
Neticede Esad gidiyor. Peki o ne yapacak? Cevabı kolay olmayan bu sorunun bir düğüm noktası var. Esad, dedesi
Süleyman Esad'ın planına dönüyor. (Bu arada eski Fransa Dışişleri Bakanı
Laurent Fabius'un tam bir Nusayri/Alevi '
şoveni' olan Süleyman Esad hakkında söylediklerini unutmamak gerek!) Dönmek istiyor. Onu zorluyor. Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dile getirdiği '
butik devlet' girişimi. Şimdi Suriye topraklarının % 14'ünü kontrol eden Esad daha da küçük bir oranda bir
Nusayri devleti kurmak çabasında. Türkiye'nin hassasiyeti de tam bu noktada düğümleniyor.
Türkiye, Suriye'den sonra en fazla Nusayri nüfusuna sahip ülke. Öyle bir devletin kurulmasının
mezhep temelindeki oluşumlara kapı aralayacağı besbelli. OD'nun '
destabilizasyonu' böylelikle bir ileri aşamaya taşınabilir ki, Türkiye'nin baştan beri Suriye'deki şartlara müdahil olmasının asli nedeni de aynı:
dengeli, istikrarlı bir OD. Eski Suriye'ye dönülmeyeceği muhakkak. Ama yeni Suriye'nin de mezhepler, etnisiteler üstüne oturmaması gerekiyor.
Oysa bir etnisiteler kuyusu OD.
Kürtler, Şiiler, Sünniler savaşıyor. Batı hep bu
yumuşak karnı bilerek hareket etti. Bir kere daha anlaşılıyor ki,
Türkiye bu karmaşanın ortasında
istikrar kovalayan tek ülke. Buna kendisi için ihtiyacı var.
OD meselesi
dünya tersine dönünce çözülecek. Veya OD sorunu çözüldüğünde
dünya tersine dönecek...