Cevabı aranan soru bu. Kimlerin temsil ettiği, yazdığı, aktardığı veya anlattıkları din gerçek dindir? Hangisi ise batılla karıştırılmış, bid'at ve hurafeye bulaştırılmış bir anlayıştır. Cevabında zorlanılan bir sorudur bu. Çünkü tarih sahnesinde yer alan en sapkın ve uç anlayışlar bile kendilerini gerçek din olarak takdim etmiş, karşıdakilerini uydurulmuş din saymışlardır.Uyduruk ve ısmarlama din peşinde olanlar çoğu kez, sahih olan anlayışa, uyduruk, uydurulmuş, atalardan gelen, şirke bulaşmış din olarak bakmışlardır. Bu işin doğrusunu nasıl anlayacağız. Dilerseniz, olaya şöyle bir açıdan bakalım:
Bir gün el Emin ortaya çıktı
1400 sene önce. Bir gece, Mekke'de güvenilir olarak bilinen, el-Emin ismini almış, hayatı boyunca şiirle, yazıyla, liderlikle başka dinlerle meşgul olmamış tam aksine çobanlık yapmış, ticaret yapmış ve sıradan ama saygın bir hayatı olan Abdullah'ın oğlu Muhammed (s.a.v.) ortaya çıktı. Ve "Yüce Rabbim beni görevlendirdi. Cebrail bana vahiy getirdi. İşte Allah'ın ayetleri bunlardır" diye buyurdu. Sonra birbiri ardınca ayetler indi. İkra, Duha, İnşirah, Müddessir, Müzzemmil bu dönemin sarsıcı sureleridir. Derine nüfuz eden bu çağrılar Mekke'nin bütün ufkunda büyük depremler oluşturdu.
Ve Yüce Peygamber konuştu
İşte bu Yüce Peygamber, tam o günden itibaren konuşmaya başladı. Tam 23 yıl boyunca. Her konuda konuştu. Yeri geldi neleri yiyip yiyemeyeceğimizi, yeri gelince nasıl uyuyacağımızı, yeri gelince insanlara nasıl davranacağımızı, nasıl namaz kılacağımızı, velhasılı hayata dair her hususta, her konuda, her vesilede konuştu. Konuştuğu şeyler beyne mıh gibi işlendi. Ve hiç ara verilmeden, fasılasız olarak sözleri, hiçbir kesintiye uğramadan asırdan asıra nakledildi ki biz buna hadis-sünnet dedik. Onun için hadis ne zaman yazıldı gibi bir soruyu hep anlamsız bulurum. Çünkü hadis ezberlenmesi, algılanması ve yaşama uygulanması hiç kesintiye uğramadı ki! Gün geldi mucize gösterdi. Gün geldi sahabesi tanındı. Gün geldi gözyaşı döktü, gün geldi gülümsedi.
Gün geldi kızı Hz. Zeyneb'le konuştu. Hz. Fatıma'yla. Veya başkaca binlerce kişiyle konuştu. Ve her konuşması boş olmadığına, hevadan olmadığına göre. Gün geldi en sevdiklerinden Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer'le sohbet etti. Yani özetle;
23 yılının her ayrıntısı, her dönemeci satır satır, hece hece ya kalbe ya hafızaya ya da mektuba, satıra döküldü.
Ve iki emanet bıraktı
Yaklaşık 63 yaşında Medine'de vefat ettiğinde elimizde ayetleri kayda alınmış, yazılı vesikaları bir sandığa saklanmış ve binlerce sahabece ezberlenmiş bir kitap -Kur'an-ı Kerim- ve her ayrıntısı dillerde olan bir sünnet, hadis bıraktı. Zaten hayata veda ettiği haccında da buyurmuştur. "Size iki emanet bırakıyorum. Onlara bağlı kaldıkça sapmayacağınız iki emanet; Allah'ın kitabı ve benim sünnetim -yolum, hadislerim. Onlara sımsıkı sarılın.
Ve sonra sahabe konuştu
O'nun vefatının ardından dört halife geldi: "Benim yoluma sünnetime ve benden sonra gelecek hidayete ermiş dosdoğru halifelerin sünnetine yapışın." Hadisinin gereği olarak da dört sadık halife, vahiy olarak gelen Kur'an'a ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) konuşulan sünnetine uygun bir yöntem çizdiler. Böylece; Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sünneti ve sahabenin yorumları gibi büyük bir hazine ile karşılaştık.
Hurafeden arındırılmış din, Kur'an ve sünnet
Yüce Rabbimizin indirdiği kitap ve bu kitaptaki her ayeti gerektiğinde yorumlayan, izah eden, beyan eden Hz. Peygamber 'Bana Kur'an ve onun bir benzeri indi' diyen Hz. Peygamber'in beyanları, açıklamaları bu dinin temelini oluşturdu.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) 23 yıllık hayatı, kararları, olurları, evetleri, hayırları, emirleri, nehiyleri -hepsi ama hepsi İslam'ın omurgasını oluşturur.
Şimdi edeple ilgili, ahlakla ilgili, insan onuru ile ilgili, hayatın her alanı ile ilgili binlerce hadis var. Hayata dokunuşlar var. İbadetlerin deruni hikmetleri var. Mucizeleri var. Savaş günleri var, barış günleri var, camide namaz kıldırışı var, haccı var, oruç tutuşu tarzı var. Çarşıya pazara müdahalesi var. Ekonomi hususunda koyduğu ilkeleri var. Bütün bunların oluşturduğu bir suret, siyret, hikmet, şemail var. Ve bunların hiçbirinden vazgeçemezsiniz.
Şimdi birileri bütün bunları yok sayın diyorlar. Nasıl bir cesaretle. İşte sahih din dediğimiz din, bütün bu zengin mirasın ortaya koyduğu dindir. Sahih İslam bu değilse nedir o halde?
Oryantalistlerin yerli hurafecileri
Peygambersiz din olgusunu Kur'an'a karşı operasyonun merkezi haline getiren yerli -ısmarlamacı zihniyet; Hz. Ebu Hureyre, İmam Buhari, İmam Ebu Hanife gibi temel dinamikleri etkisizleştirip, sözde Kur'an'ı merkeze alıp sünneti ve İslam'ın manevi- deruni cephesini sarsmaya çalıştılar. Çalışıyorlar. Elbette bunların Kur'an İslamı iddiası tamamıyla saptırma ve kamufle vesilesidir. Kur'ana inanan bir anlayışın Hz. Resul'süz, sünnetsiz, sahabesiz, fakihsiz, hikmetsiz bir iddiada olması mümkün mü?
Yeni din kuramcıları
Onların dediği şudur: Hz. Peygamber'in (s.a.v.) dönemi bitti. Onu yok sayın. Buhari, Müslim gibi ulemanın rivayet ettikleri binlerce hadisi yok sayın.
İmam Ebu Hanife -Şafii gibi büyük fıkhi tecrübeyi yok sayın. Dört halifenin uygulamalarını yok sayın, dünyaya yayılan ve Hz. Peygamber'le yetişmiş sahabeyi yok sayın. Yazılan yüzlerce tefsiri yok sayın. Hz. Peygamber'den gelen her sözü her uygulamayı yok sayın. Çünkü sizin bağlı olduğunuz bu temeller hurafe ve bid'atla doludur.
Peki neyi var sayacağız? Bunun da cevabı hazır. Aklınızı Kitap ve Peygamber yerine koyun, kendi aklınıza ve algınıza göre bir din edinin. Kur'an hakkında yeni bir ajanda oluşturun. Dilediğiniz kelimeyi, ayeti, dilediğiniz yeni anlamlarla anlamlandırın. Aslında onların net olarak diyemediği, bizi Hz. Peygamber'in yerine koyacaksınız sözüdür. İşte yerli oryantalistlerin, bizleri davet ettikleri anlayış özetle bu.
Bence manzaraya baktığınızda; Hurafeci, batıla bulaşmış ve Kur'an'ın ruhunu bozan bu anlayışı tanımışsınızdır.
Soru neydi? Gerçek din hangisi? Soru bu.
Sizce Allah'tan gelen vahyi -Kur'an-ı Kerim- ve Kur'an'ı izah eden, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sünneti ve binlerce yıllık büyük tecrübelerin tümünü esas alan anlayış mı gerçek dindir. Yoksa, Kur'an-ı Kerim'i doğru anlamamızı oluşturacak bütün kaynakları yok sayan, kendi fikir ve yorumlarını Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ve sahabesinin yerine koyan ve böylece Yüce kitabı heva ve hevesine göre tahrif ve tahrip ederek takdim eden hurafecilerin anlayışı mı gerçek dindir.
Kendi görüşüyle Kur'an tefsiri
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Kur'an'ı kendi görüşüyle (ilimsiz) yorumlayan cehennemdeki yerine hazırlansın (Beyhaki) ve Kur'an'ı (Hz.
Peygamber'e veya hadise dayandırmadan) kendi görüşüyle tefsir eden isabet etse de (yöntem itibariyle) hata etmiştir. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai) ifadeleri...
Hakkında ilmin olmadığı şeyin peşine düşme (İsra, 36) ayetine işarettir denilmektedir. Çünkü bu görev, yani Kur'an-ı Kerim'i tefsir etme yetkisi; sana zikri indirdik ki, insanlara ne indiğini açıklayasın (Nahl, 44) ayetiyle Hz. Peygamber'e verilmiştir. Hz. Peygamber'in açıklamalarıyla bu konuda kalem oynatanlar elbette ki bu uyarının dışındadır. Siz hurafeci ve batıl ehlini tanımışsınızdır artık. O bir projedir. Bir kurgudur. Ve yüzyıllara dayanan bir oyundur. Sureti hakikatten görünerek, Kur'an'a bağlılığı iddia ederek Kur'an'ın gerçek yorumuna ulaşacak yolları tıkamaktır. Allah İslam âlemini bu sakim, sakil ve hasta anlayıştan korusun.