Her insanı aynı kefeye koyamazsınız. Eğrisi var, doğrusu, adili var, zalimi, zengini var, fakiri, düzgünü var, vefalısı var, vefasızı...
Şerrinden korunabileceğiniz olanı var, şerrinden korkacağınız. Şerrinden emin olacağınız var! Hepsine aynı uzaklık veya yakınlıkta olmanız doğru değil.
Peki! Bütün bu insanlarla aynı üslup ve tarzla mı muhatap olacağız. Veya hitap edeceğiz.
Gelin bu konuda Sevgili Peygamberimizin ne yaptığına bakalım:
Hz. Peygamber'e (s.a.v.) sahabe falanca insan sizinle konuşmak istiyor dediler. O değişik karakterdeki tehlikeli kişinin ismini duyan Hz. Peygamber (s.a.v.) rahatsız oldu ama görüşme isteğine de hayır demedi. "O kendi aşiretinin en kötüsüdür" buyurdu ama yanına gelmesine de müsaade etti.
Adam Efendimizin yanına geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) adamla normal bir üslupla konuştu. Kırmadı. Azarlamadı. Çirkinliğini yüzüne vurmadı. Ahlakını eleştirmedi.
Adam gittikten sonra sahabe, Efendimizin bu tavrını merak ettiler. Ve sordular: Aşiretinin en kötüsü dediniz ama normal muamele ettiniz. Bunu ona hissettirmediniz. Sebebini öğrenebilir miyiz?
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu: "Onun şerrinden korunduk. Onun kötülüğünden korunduk."
Öyle anlaşılıyor ki; bu adam Müslümanlara şöyle veya böyle zarar verecek konumda bir adamdı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla normal münasebetini devam ettirdi ve en azından ondan gelecek zararı savuşturdu.
Siyasette, hitabette, kişisel ilişkilerde, bürokraside böyle davranma cevazı, kişiye daha hâkim bir pozisyon sunabilir.
Tıpkı Hz. Musa, Firavun'a giderken Yüce Allah'ın "Ona yumuşak söz söyleyin" buyurduğu gibi. Gönül dümdüz demeyi istiyor. Hak da böyle istiyor. Ama bu terazi işi. Bazen son söylenecek sözü ilk anda dememek gerekiyor. Zamanını kollamak gerekiyor. Zorumuza gitse de böyle.