10 günlük bayram tatili bitti; okullar birer birer açılmaya, vatandaş akın akın şehir hayatına dönmeye, iş ve mecburiyetler listemiz içimizi sinsi sinsi kemirmeye başladı.
Başladı da; parmak arası terliklerle şıpıdık şıpıdık yürümelerden, şort-tişört kardeşliğinden, bronz tenin her renge uyumundan, zeytin ağacı altında uyuklamalardan, simitli- ponçikli beş çaylarından, Instagram'da paylaşa paylaşa cümle âlemin ayak şeklini öğrendiğimiz denize nazır ayak fotolarından ve buzlu içeceklerden, şak diye şehir kabusuna nasıl döneceğiz?
İSTİFA ETMEYE KALKMAYIN!
Depresyona meyilli ruhlarımız bu depresyonu es geçecek mi? Tabii ki hayır! Bunu uzmanlar da söylüyor; tatil dönüşü depresyonu diye bi' şey var yani. Daha dün cup diye denize atlarken, şimdi köprü trafiğinde sıkış da görelim. Sabahları miskin miskin yatakta dönüp kuş sesleriyle uyanırken, sabah saat 08.30'da iş başı yap bakalım.
Hele ki yazlıkçı insanın şehre dönüşü, hakkı teslim edilmeyen ama kişiyi temelden çökertebilecek kadar ciddi bir dramdır ve kaçınılmazdır.
Dedim bu böyle gitmez. O zaman şehir hayatına kazasız belasız, depresyonsuz, çatık kaşsız bir geçiş rehberi hazırlayayım. Bu zorlu mücadelenizde size katkım olursa ne mutlu. Buyrun...
Sakın ha sakın, 'O sahil kasabasında yaşamam lazım. Ne işim var şehirde, ne yapıyorum ben, manyak mıyım?' kafasına girmeyin çünkü çıkamazsınız. Rica edeceğim istifa etmeye de kalkmayın. Şehirden kasaba hayatına göç etmek, öyle göründüğü kadar kolay değil. Derin bir nefes alıp sessizce isyanınızı yere bırakın.
Ani hareketler yapmayın; bu durumda yumuşak geçiş elzemdir. Küt diye kış havasına girerseniz, maazallah bir anda çökersiniz. Misal; bikiniyi, mayoyu hemen kutulara koyup kaldırmayın. Kendinizi kandırın biraz; her an mayonuzu giyip denize gidecekmişsiniz hissini yaşayın.
Parmak arası terlik, yazın simgesidir. Parmak arası terlikten çorap ve kapalı ayakkabıya geçişin burukluğu tarifsizdir. Siz terliklerinizi de gözünüzün önünden ayırmayın.
Hafta sonunu sakın evde kapalı geçirmeyin. Çoluğu çocuğu, sevgiliyi, arkadaşı kapın; şehirlere yakın tatil havasındaki yerlere gidin. Misal; İstanbul'dakiler, kendinizi Şile, Ağva, Riva'ya falan vurun.
AÇIK HAVA KONSERİNE GİDİN
Eğer çevrenizde varsa iş çıkışında, öğle arasında parklara gidin. Aman da ne güzel çiçekler, ağaçlar havasında devam edin.
Dondurma yazın olmazsa olmazıdır. Akşamları dondurmacıya gidin, üşeniyorsanız evde kendinize dondurma partileri verin.
Yanık teninizin hakkını verin. Bir süre daha pantolona direnin.
Tatilde cep telefonlarınızla çekmeye doyamadığınız fotoğrafların en güzellerini fotoğrafçıya gidip bastırın. Oyalanırsınız.
Eylül'de Ege her zamankinden daha güzel. İmkanınız varsa kendinize bir hafta sonu kaçamağı hediye edin.
Şehirdeki son açık hava konserlerine bilet alın. Harbiye Açıkhava, Uniq Açıkhava, Sanat Performans, festivaller, ler de ler... Biletix'ten acilen bakın.
Evde ufak ufak temizlik işlerine girin. Fazlalıkları, kullanılmayanları ayıklayın. Kış için notlar alın, yayın akışınızı yapın, hayallere dalın.
Tabii yazın dondurmaydı, beş çayıydı, mantıydı, ballı kaymaklı kahvaltılardı derken kiloları aldık. Sağlıklı yaşam ve spora başlayarak kendinize eziyet çektirin. Bakın o kadar ağzınızın tadı kaçacak ki, kışa nasıl geçtiğinizi anlamayacaksınız.
Kredi kartı ekstrelerinize bakmayın diyeceğim ama mecburen bakacaksınız. İşte o zaman tatil dönüşü sendromu falan kalmıyor. Onun yerine daha büyük sendromlarınız oluveriyor.
Mutlaka şehirde binbir gereksiz işiniz birikmiştir. İşin ucundan tutmaya başlayıp onlara dalın.
Instagram'da takibe aldığınız seyahat hesaplarını çaktırmadan takip etmeyi bırakın. Göz görmeyince gönül katlanırmış.
Son olarak, metin olun ve gönlünüzü ferah tutun; bugünler de geçecek.