İkinci Abdülhamid, Amerikan Elçisi Terel'e 1897'deki bir görüşme sırasında Ermeniler'le ilgili şunları söylemişti: "Anadolu'nun fethi sırasında Moğollar'la İranlılar'ın saldırılarına maruz kalan Ermeniler toplu halde Osmanlı ülkesine hicret ederek Osmanlı sultanlarının himayelerine girdiler. Ermeniler, Osmanlı sultanlarınca şefkatle karşılandı ve kendilerine gerekli müsamaha gösterildi. Can ve mallarının muhafazası hususunda her şey yapıldı. Osmanlı sultanlarının sefere çıktıkları ve fetihle meşgul oldukları zamanlarda ticaret işleri Hıristiyanlar'a özellikle de Ermeniler'e kaldı. Müslümanlar, Allah'ı tek yaratıcı olarak tanıyan her türlü dinin mensubuna ilişmedikleri için Hıristiyanlar'ın dinlerine de karışılmadı. İşte bu suretle Ermeniler mal, mülk ve servet biriktirme imkânı buldular. 400 seneden beri de Osmanlı idaresinden memnun bir şekilde yaşıyorlar. Osmanlı ülkesinde sarraflık ve iltizam işleri hep Ermeniler tarafından yürütülüyor. Ermeniler bu süre içinde dinlerini muhafaza edebildiler, asırlardan beri eski kilise ve manastırlarda serbestçe dini ayinlerini yerine getirdiler, lüzum gördükçe yeni kiliseler açtılar. Ermeni patriklerinin her türlü şikâyetlerine hükümetler hep kulak verip, mezhepleri de her zaman himayeye mazhar oldu".