Rus uçağının düşürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rus devlet başkanı Putin arasında sert bir söz düellosu yaşanıyor. İki güçlü liderin hem iç hem de dünya kamuoyunu hedef alan bir kamu diplomasisi yürüttüğünü söyleyebiliriz.
Kuşkusuz bu aşamada karşılıklı suçlamaların ve özür isteklerinin olması kaçınılmaz. Ancak iki ülkenin ortak menfaatleri gereği söz düellosunun bir süre sonra yerini diplomatik görüşmelere ve ilişkilerde hasar kontrol çabalarına bırakması beklenmeli.
Kanaatimce Putin'in Türkiye aleyhinde sarf ettiği cümlelerin iyi analiz edilmesi lazım. Zira şimdilik dikkatler Rusya'nın verdiği tepkilerin içinde turizm, gıda ithalatı, enerji ve ortak yatırımlar gibi alanlara yöneliyor. Halbuki Putin'in en önemli karşı hamlesinin Türkiye'nin uluslararası algısına yönelik "propaganda seferberliği" olacağı görülüyor.
Söz konusu seferberlikte amiral gemisi de "radikal İslamcı akımlara destek" iddiası olacak. Putin'in Türkiye'ye karşı kullandığı "İslamlaşma" kartının iki katmanı var: İlki, Türkiye'nin DAİŞ'i desteklediği, ikincisi ise AK Parti'nin Türkiye'yi İslamlaştırdığı. Zaten AK Parti muhaliflerinin açtığı bu yolu şimdi Rusya hızlı adımlarla yürüyor.
Bu kartın PKK'nın elinde olmasının zararlarını gördük. Güçlü bir devletin elinde olması daha tehlikeli. Nitekim Rusya hiç de yabana atılmaması gereken küresel bir propaganda ağına sahip. Bu ağ, Russia Today ve etki altındaki bazı gazetecilerle sınırlı değil. DAİŞ terörünün pençesindeki birçok Avrupa başkentinde Brüksel'de, Paris'te Rus propagandasına açık kulaklar bulunacaktır. Özellikle de Paris saldırılarının ertesinde.
İran'ın propaganda ağlarının, paralel yapı medyasının ve Esed taraftarlarının vereceği destekle Rus propagandası "İslamlaşma" eleştirisi kartını tedavülde tutacaktır. Türkiye'nin buna yönelik olarak kamu diplomasisini harekete geçirmesi gerekli. Kaldı ki bu mücadele kısa sürede son bulmayabilir de...
"DAİŞ'e destek" suçlamasının üzerine gidilmeli
Putin'in "içte İslamlaşma" iddiasının pek etkisi olacağı görüşünde değilim. Zaten bu argüman diğerini desteklemek için kullanıldı. İşte bu yüzden "DAİŞ başta olmak üzere radikal İslamcılara destek" propagandasını Türkiye'nin önemsemesi lazım.
Önce tespitleri iyi yapalım. Putin, Türkiye'nin hava sahası ihlallerine Rus uçağını düşürerek tepki vermesinin "sembolik" öneminin farkında. Ukrayna krizinde olmayan bir şey Suriye krizinde oldu. Bu sebeple "çizilen karizmasının" bedelini ödetmek için Türkiye aleyhine bir kampanyada "kaçak petrol ticareti" üzerinden "DAİŞ'e destek" suçlamasını merkeze yerleştirdi. Halbuki DAİŞ'in petrolünü Esed rejimine sattığı ve bazı Rus firmalarının da bu ticarette rol aldığı biliniyor.
George Haswani üzerinden yürüyen petrol ticaretinin Esed ve Rusya ayakları ABD hazine bakanlığınca açıklandı. Gerçekler tam tersi olsa da Putin, Türkiye'yi bu konuda suçlamaya devam edecek. Zira Türkiye'nin DAİŞ ile mücadele üzerinden Suriye masasında etkili olmasını engellemek niyetinde. Dahası, Putin, DAİŞ terörüne karşı Rusya liderliğinde "ortak cephe" oluşturmak amacında. Uçak krizini de teröre karşı ülkesinin "liderlik" yaptığı algısını oluşturmak için kullanıyor. Yakında ABD-Türkiye ortak operasyonu ile Cerablus- Azez bölgesi DAİŞ'ten temizlenecek.
Bu safhada ABD'ye kritik bir görev düşüyor. Mevcut gerilim ortamında Rus ve Türk uçaklarının Suriye semalarında çatışmaya girmesi ihtimalinin önlenmesi gerekir. NATO'yu da sıkıntıya sokacak böylesi çatışmanın ortaya çıkmaması için DAİŞ ile mücadelede koordinasyon ABD'nin liderliğinde olmalıdır. Türkiye de DAİŞ ile mücadelesini daha etkili yollarla dünya kamuoyuna anlatmalı. Karşı hamle olarak ise, Avrupa'dan başlayarak DAİŞ'le mücadele maskesinin ardında saklanan Rus emellerinin ortaya koyulması gerekli.