Siyasetin yolu geleceğe ait vizyondan ve hedeflerden geçer. Seçim dönemi ise partilerin hedeflerini seçim beyannameleri üzerinden somut vaatlere çevirdikleri dönemlerdir. AK Parti'den sonra, CHP de geçen pazar 200 sayfalık seçim beyannamesini açıkladı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, "Yaşanacak bir Türkiye'yi yeniden inşa edelim" çağrısı eşliğinde "yoksulluğu 4 yılda bitirme" sözü verdi.
Türkiye'yi insani gelişmişlik endeksinde 20. sıraya taşıma iddiasındaki beyannamede sosyal devletin güçlendirilmesi ve katılımcı demokrasi tesis etmek öne çıkan vurgulardı. Kılıçdaroğlu, emekliye iki ikramiyeden taşeron işçilerine kadro vermeye, asgari ücreti 1500 tl'ye çıkarmaktan esnafa kredi faizlerini sıfırlamaya kadar varan bir dizi vaatte bulundu.
Cumhurbaşkanının yetkilerinin kısılmasını isteyen CHP'nin AK Parti'nin başkanlık sistemi önerisine karşı "parlamenter sistemi" öncelediğini görüyoruz. İdeolojik konuları değil yoksulluğu öne çıkaran Kılıçdaroğlu, "muhalefet dili değil iktidar dili kullanın" uyarısı ile birlikte AK Parti eleştirisini yeni bir formata sokuyor.
CHP'nin seçim stratejisini oluşturanlar artık "otoriterleşme" suçlamasının ve Erdoğan karşıtlığının CHP'ye yeni seçmenler katmadığının farkına varmışlar. Dahası, AK Parti'nin iktidarda kalma gücünün icraatlardan geçtiğini ve kararsız seçmenin de polemikten ziyade somut olana itibar ettiğini görmüşler.
Önseçim ile teşkilatlarını hareketlendiren Kılıçdaroğlu, milletvekili adaylarından "Cumhuriyetin tehlike altında" olduğunun anlatılmasını istemedi. Aksine, CHP'nin oy alamadığı yerlere giderek emeklilere verecekleri "çifte maaşın noter belgesini ve AKP'nin yabancı işçi çalıştırma yasasını" göstermelerini istedi. Yabancı işçiler vurgusu ile elbette Türkiye'de bulunan Suriyeli mültecilere tanınan haklar hedef alınıyor. Bu vurgu, dar gelirli kesimlerdeki rahatsızlığı kaşıyan bir tür yumuşak yabancı karşıtlığının ipuçlarını veriyor.
Mali kaynakları gösterilmese de somut vaatlerin "ilk 100 gün" ve "ilk 1 yıl" formatıyla verilmesinin CHP'nin iktidar olma arzusunu yansıttığını söyleyebiliriz. Bir pazarlama paketi edasıyla hazırlanmış beyannamedeki yeni seçim dili, Kılıçdaroğlu'nun 2011'den itibaren CHP'yi dönüştürme stratejisinin geldiği yeni bir açılım aşamasını gösteriyor.
Bu açılım gayretinin en çok HDP'yi etkileyeceğini düşünüyorum. Önseçim ile Alevi oyların HDP'ye gitmesini büyük ölçüde engellemiş görünen CHP, yeni seçim dili ile iktidar alternatifi olduğu hissini yaratarak partisinden bezmiş "beyaz" oyların gidişini engellemeye çalışıyor. Dar gelirli kararsız seçmenden alacağı oylarla yüzde 30 bandını hedefliyor.
CHP'nin vaat dalgası Türkiye siyaseti için yeni bir olgu değil. Hatırlanacağı üzere, DYP 1991 seçimlerine her haneye "iki anahtar" hedefi ile girmişti. Daha popülist bir seçim taktiğini 2002'de Genç Parti yoksul kesimlere yönelik "uçuk" vaatleri ile uygulamıştı.
Şimdi kritik soru şudur: "İdeolojik gerilim" siyasetinde AK Parti'ye yenilen CHP bu vaatlerle, kararsızlardan geniş bir pay alarak iktidar partisinin oyunu aşağı çekebilir mi? Seçimlerde vaatlerden daha güçlü ve somut bir gerçeklik var: İcraatlar. CHP parti olarak Türkiye'de "kapsamlı dönüşümler" gerçekleştirdiğini ve yine yapacağını söylese de bir hayli geçmişten bahsediyor; yani tek parti dönemi uygulamalarından. Zira CHP onlu yıllardır tek başına hükümet etmeye hasret bir parti. Kemalist vesayet rejiminin bürokratik muktedirliğini ise son zamanlarda kaybetti.
AK Parti Hükümeti'nin ise elinde önemli bir imkan var: Zaten güçlü olduğu hizmet etme alanında yarışmak. Yani her kesimden insanın hayatına dokunan 13 yıllık hizmetlerini yeni, somut vaatlerle donatmak.
Kanımca, umut veren icraat, rakamlarla bezenmiş vaatlerden daha somuttur.