Demokrasiyi özümseyip, ülke sorunlarına demokratik yöntemlerle çözüm aramak geleneği, kısa sürede edinilemiyor. Bakın mesela Amerika Birleşik Devletleri'ne...
Bitmeyen kavga
1776'daki "Bağımsızlık Bildirisi"nde insanların hür ve eşit doğduğunu yazan "Kurucu Babalar"ın evlerinde, mesela Jefferson'un çiftliğinde siyah köleler vardı. Aradan 100 yıl geçtikten sonra patlayan "Kuzey -Güney İç Savaşı"nın nedeni, Güney'in pamuk tarlalarındaki siyah kölelerle, Kuzey'in sanayi işçilerinin çelişkisi değil miydi? Ve İç Savaş'tan 100 yıl sonra Martin Luther King sözleri için öldürülürken, ABD'nin gündeminde yine siyah Amerikalıların "Medeni Haklar"ı bulunuyordu.
Zaman alacak
Amerikan demokrasisinin siyah-beyaz eşitliği konusunu çözüme bağlaması 200 yılı aşkın bir süre almışken, bizim 50-60 yılda "Sivil Demokrasi"yi tam anlamıyla işlerliğe kavuşturmamız nasıl beklenebilir ki? Bir başka deyişle "Devlete sadakat" ile "Çok seslilik" arasındaki uyumu sağlamamız zaman alabilir.
Süreci hızlandırmalıyız
Ama bir yolunu bulup bu süreci hızlandırmamız da kaçınılmaz bir gerek... Avrupa Birliği normları, bizim de sosyo- politik hayat tarzımız olmak zorunda. Bulgaristanlı Türklere hayat hakkı tanımayan bu ülke komünizmden demokrasiye geçişi bizden hızlı başardığı için, şimdi AB üyesi değil mi? Ya da ABD Başkanı'nın siyah derili olması hayal edilebilir miydi?
Denemek şart
Demokrasiyi ve halkın tercihlerini rejime yönelmiş bir tehdit olarak gören kesimlerin değişmesi tabii ki çok zor. İnancını, toplumun ve devletin dünyevi yaşamına zorla kabul ettirmeyi amaçlayan fanatikler de değişmez. Teröre "Terör" diyemeyenler de devrede olduğunda, işler daha da zorlaşır. Gerçekten demokrasiden yana ve şiddete karşı olan sivil toplum kesimlerinin acaba bazı alışkanlıklarını bırakmayı denemesi mi gerekiyor?
Hizmete dönük rekabet
Bunun öncelikli yollarından biri, siyasi kadroların rekabeti, hakaret ve kavga ortamından hizmet ve vizyon alanına taşımalarıdır. "Sen bunu yapamazsın" diyen değil "Ben bunu senden daha iyi ve daha hızlı yaparım" diyebilen siyasetçilerin sayısı arttığı oranda, Türkiye'nin ufku açılacaktır. Kısacası birbirlerini yok etmeye çalışanların yerine, birlikte yaşamanın ve pozitife dönük uzlaşmaların aktörlerine ihtiyaç duymaktayız.