İki gün sonra 2015'e gireceğiz... Yılları numaralayarak onları başı ve sonu belli olmayan zaman içinde özelleştirdiğimizi zannederiz. Oysa zaman gerçekten kıyısı olmayan bir nehirden farksızdır... Bir olaya veya bir dala takvim yılını bağlayıp, zamanın akışını durduramazsınız.
Benim gibi 20'nci yüzyılın ilk yarısında (1942) doğanlar için "21'inci yüzyıl" o kadar ilerideki bir zamanı ifade eden bir kavramdı ki... Ama şu anda 21'inci yüzyılın yılları da birer birer düşmekteler. Fellini'nin söylediği gibi bir sofraya oturduğunuzda siz en gençken, bir başka sofradaki en yaşlı siz oluveriyorsunuz. Bunun gibi hayatınızın ağırlıklı bölümünü geçirdiğiniz 20'nci yüzyıl da, bir anda "Geçen yüzyıl" oluveriyor.
Ankara'da ilkokulum Mimar Kemal'e gidiyordum 1950'nin mayısında... Bir öğlen vaktiydi... Sakarya Caddesi'ndeki bahçeli kahvelerden birinde radyodan "Ajans haberleri" okunuyordu. Birden kahvedekiler ayağa kalkıp birinci haberi alkışlamaya başladılar. Haberde "Celal Bayar Türkiye'nin 3'üncü Cumhurbaşkanı seçildi" denilmişti.
Hepsi geride kaldı
Acaba bugünün ilkokul çocukları da, Abdullah Gül'ün 11'inci, Tayyip Erdoğan'ın da 12'nci Cumhurbaşkanı seçildiği haberini nasıl duyduklarını, 22'nci yüzyılda hatırlayacaklar mı? Düşünün ki Turgut Özal'ın, Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı dönemleri "Geçen yüzyıl"ın gelişmeleri arasındaydı. Son darbe olan "28 Şubat" da 1997'de kaldı...
1912'nin ocak ayında yaşayan bilinci yerinde, siyasete aşina bir Osmanlı-Türk vatandaşı daha sonraki yıllarda olup bitenleri izlerken, acaba neler hissetmiştir? 1912'nin ocak ayında biri kalkıp, "Selanik de, Rodos da, Halep de elimizden gidebilir" deseydi, herhalde ona "Bu adam meczup" diye bakılırdı... Fatih'ten, Yavuz Sultan Selim'den, Kanuni'den beri Türk olan bu coğrafyalar nasıl bizim elimizden alınabilirdi ki?
Aynı yıl önce Balkan Savaşı'nda, iki yıl sonra da 1'inci Dünya Savaşı'nda bu coğrafyalar başka ülkelerin sınırları içine girdi.
Karmaşık bir dünya
Gerçekten hareketli bir yüzyıldı "20'nci" diye numaraladığımız. Ama şu anda 15'inci yılına girmeye hazırlandığımız 21'inci yüzyıl, daha karmaşık, daha hızlı gelişmeler arasında ilerliyor.
"Değişim" dünya savaşları ile gerçekleşmiyor bu yüzyılda... Çok boyutlu, çok etkenli ve çok bilinmeyenli bir global çatışmanın sancıları var her coğrafyada... Komünist Çin'in dünya kapitalizminin yıldızı olduğu ve siyah derili bir Başkan Beyaz Saray'da otururken Amerikan polislerinin siyah derilileri vurduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Yeni bir anayasa
Ve bu yüzyılda Türkiye çevrenin merkeze egemen olduğu, Cumhurbaşkanını halkın seçtiği, eskisinden daha şeffaf, her alanda dünya ile rekabete girilen ve tüm tabuların buharlaştığı bir yeni dönemi yaşamakta... Eğer önümüzdeki yıllarda hukukun üstünlüğünü ve temel insan hakları ile özgürlükleri üst değerler olarak kabul eden yeni bir Anayasa yapabilirsek, bizim için 21'inci yüzyıl gerçekten eskisinden çok farklı olacaktır. Bu beklentiyi gerçekleştiremezsek ve zamanı boşa harcarsak, sonunda zamanın bizi harcayabileceğini bilelim.
Bu hedefin dışında kalan günlük siyasi gelişmelerin ve polemiklerin eski yüzyıldakilerden çok farklı olmasını beklememeliyiz. İç ve dış barışımızı koruyabilelim... Yeni Türkiye'nin Yeni Anayasasını yapmaya hazır olalım.