FETÖ'nün 15 Temmuz darbecilerinin yargı stratejisi yavaş yavaş belirginlik kazanıyor.
Belli ki, ara sıra cüretkâr hamleler ("Hero" yazılı tişört, vd.) ve yaygın olarak da kayıtsızlık/ hafife alma/ zeytinyağı gibi üste çıkma tavırlarıyla süreci geçirmeye çalışacaklar.
Gedik açtıkları yerden biraz ilerleyip gerektiğinde geri çekilme taktikleriyle vakit geçirecekler.
Nedir bu? Bekleme hali. Bekliyorlar.
Onlar öyle davranabilir. Kendi bilecekleri iş. Kulaklarına kim bilir neler fısıldanıyordur.
Fakat Türkiye'nin acelesi var.
Dünya egemenleri 21. yüzyılın ikinci yarısını dizayn etmek üzere suları ısıtırken Türkiye gecikmeden FETÖ tasfiyesini gerçekleştirmek ve 15 Temmuz'un hesabını sormak zorunda.
Sular kaynamaya başladığında FETÖ hâlâ tasfiye edilmemiş olursa, yanarız.
Bu kadar net!
***
Peki devletin ve yargının özellikle 15 Temmuz davalarına ilişkin keskin hatlarla belirlenmiş bir stratejisi var mı?
Sadece sanıkların duruşmalarda giyecekleri elbise konusundaki tartışmalar bile
bir strateji geliştirmeden bu işe başladığımızı ve hep aklımızın başımıza sonradan geldiğini göstermiyor mu?
Bazı duruşmalardan basına yansıyanlara bakınca şaşırdığımı söylemek zorundayım..
Sanki bir tv programında 15 Temmuz tartışılıyor.
Bazı duruşmalarda ise bir tür
münazara havası esiyor.
Üstelik sanıkların şehit yakınları ve avukatlarına karşı küstah davranışları dur durak bilmiyor.
Hukuki incelikleri bilmem.
Ama doğrudan yargının kendisi
bu davaların olağanüstü özelliğini gözden kaçırırsa, işin sonu gelmez. Onu biliyorum.
Yeni Adalet Bakanımız
Abdulhamit Gül'ü de bu konuda uyarmak istiyorum.
***
FETÖ'yü ve 15 Temmuz darbe girişiminin açtığı yarayı sürekli "
savunma pozisyonu"nda kalarak aşamayız.
Milletin o gece aslında doğrudan kendisine saldırıldığını anlamış olmasına karşın bürokrasinin ve siyaset oligarşisinin hala "
hımmm... Acaba ne oldu?" havasını sürdürmesi çok rahatsız edici.
Sorarsan, bazıları FETÖ'ye şiddetle karşı ama bakıyorsun, sanki uykudalar!
Merak ediyorum;
FETÖ yürüyüşçüsünün ayakkabılarının müzelik sayılması da
onları uyandırmayacaksa, ne
uyandıracak?