ANLAMAK. Öğrenmek için başkalarına, anlamak için bir süre yalnız kalmaya muhtacız.
ANLATABİLMEK. İnsanları dinlemiyorsan anlatamazsın! Ne tuhaftır ki, tam da bu yüzden birçok "anlatıcı" gerçekte pek bir şey anlatamadığını bilmez. Anlatmak, buluşmaktır. Bir hikaye boyunca birbirimize bağlanırız.
BİREYLEŞME. Halklar "bireyleşme"yi sevmez, "insan" kalmakta direnir. Tabii bunu gel de bizim "okumuş çocuklar"a anlat!.. Bireyleşme toplumu bir cangıl gibi görenlerin icadıdır; oradan sıyrılıp çıkmaya çalışırlar. Batı dışı toplumların bir hayali var ki, hala öldürülemedi. Çünkü onlar sıkıntılarından birlikte kurtulmayı hayal ediyorlar.
HAFIZA. Sözler uçuşur, davranışlar karışır. Tat ve koku ise daha ilk andan kişiliğine/karakterine yazılır. En geriye gittiğimizde karşımıza onlar çıkar. Amelie Nothomb'un "The Character of Rain" romanının kahramanı iki buçuk yaşındayken babaannesinin ağzına sokuşturduğu beyaz çikolata çubuğuyla yaşamının başladığına inanır. Ben de ne kadar geriye gitsem, dört yaşlarındayken Bursa Setbaşı'nda boza bardağını parmaklarımla sıyırdığım sahneye tosluyorum. O ne hoşnutluktu! "Arta kalan tatlar"; yani dolgunluğu hatırlatan cılızlıklar bu yüzden mi bana güzel geliyor? Eylül mesela...
KİŞİSEL GELİŞİM. Yalanla abad olunmaz der eskiler. "Gelişeceksin!" deyince de gelişilmiyor! Hele öyle on adımda, yirmi adımda falan, imkansız. Kişisel gelişim denen şey muazzam bir endüstri. Ürün bol, çeşit çok, müşterisi kuyrukta. Fakat sonuç yok! Belki çalışanlarını sömürürken daha zeki ve özgüvenli bir işadamı oluyorsun; berbat fobilerini şık olanlarla değiş tokuş eden bir ev kadını falan. Ama dünyan özünde hep aynı kalıyor; hırsların, kavgaların hep aynı. Eh, böyle gelişmesek daha iyi!
OPERASYON. Gündelik jargonun en gözde, en çok kullanılan terimi. Algı operasyonu, vd. "Yutturmaca" demeye gönlümüz razı gelmiyor; "oltayı salladılar, zokayı yuttuk" diye bakmak çok fena! Oysa "operasyon çektiler" deyince hem havası oluyor, hem de sıyırmış kurtarmışız gibi geliyor.
"YETİŞ YA HIZIR!" Edep erkan görmüşler dünyanın ahvalinden dertlendiklerinde böyle iç çekerlermiş. Yetiş! Kötülük galebe çalmadan, adalet geç kalmadan, sıkıntılar ruhu soldurmadan... Yetişmek ne peki? Yeşermek/ yeşillendirmek (Hızır=Hıdır)