Biliyorsunuz...
Ama bir an durun ve baştan düşünün...
Türkiye'nin 15 Temmuz öncesi NATO karargâhlarında görev yapmak üzere gönderdiği 462 subaydan 237'si Fetöcü çıktı.
Bunların 200'ü firari.
Büyük kısmının bulundukları ülkelerden iltica talebinde bulunduğu belirlendi.
Biraz detay gerekirse eğer, mesela Belçika'da 140 subaydan 78'i; ABD'deki 39 subaydan 26'sı aranıyor.
Tablo bu.
Hani bir gerilim filmi veya dizide böyle bir şeyden bahsedildiğini görsek, "yok artık!" deriz.
Ama var.
Fazlası var.
Bu tablonun Fetöcülükle ilgili tarafının aysbergin görünen kısmı olduğunu söyleyebilirim.
Görünmeyen kısmının işaretini NATO Avrupa Kuvvetleri Komutanı Curtis Scaparrotti'nin geçen hafta yaptığı münasebetsiz açıklamada görebiliriz: "NATO'ya önemli hizmetler veren yetenekli ve yetkin subayların TSK tarafından görevden alınması ittifakı zayıflatıyor."
ABD'li orgeneral gazetecilerin kendisine yönelttiği bu subayların darbe planlamasında yer alıp almadığı sorusuna ise "hayır, bunu düşünmüyorum" cevabını vermişti.
***
O halde dalgalı sularda yol almaya çalışan Türkiye teknesinin karşısına çıkan buzdağının görünmeyen yüzüne bakmanın sırası gelmiştir.
Aslında çok yaklaştık ve suyun altı da görünmeye başladı.
Müttefik olduğumuz, dayanıştığımız ve birçok şeyi paylaştığımız iki yapının;
AB ve NATO'nun birtakım odaklarca Türkiye için tehdit haline getirilmeye çalışıldığı artık çok açık.
Hiç lafı eveleyip gevelemeyelim.
Gerçek bu.
Türkiye'nin aleyhine bu kuruluşlar kışkırtılıyor ve bir strateji belirleniyor.
Belli ki şimdi de buradan "
yürüyecek"ler.
AB neyse ne!
Siyasette, ekonomide ve sosyal hayatta nasılsa bir yolu bulunur; hizaya çekilir, anlaşılır.
Fakat
NATO ciddi konu.
Gladio gibi derin yapıları olan; oldum olası karanlık işler çevirdiği iddia edilen silahlı bir organizasyondan söz ediyoruz.
Geçiştiremeyiz, hafife alamayız.
***
Dünya hızlı dönüyor.
Mesela Batı yeniden
nükleer tehditten söz etmeye ve Türkiye'yi
de tartışmanın içine katmaya başladı.
Mesela Scaparrotti geçen baharda göreve geldiğinden beri bıkmadan usanmadan
Rusya ile sıcak çatışmanın kaçınılmazlığından dem vuruyor.
Son zamanlarda kim bilir kaç yazımı "
çok uyanık olmamız gerek" diye bitirdim.
Bir klişe değil bu, apaçık ihtiyacımız olan şey.
Şimdilik konuyu uzatmak istemiyorum.
Yazdıklarım bir "
not düşme" sayılsın şimdilik.