Dün ilk defa yazımın arkalara, taa 24. sayfaya atılmasına sevindim.
Dün üçüncü sayfamız çok önemli bir ilana ayırılmıştı. Reklama değil, ilana. Yani sucuk pastırma satan marketlere, darbeli matkap dükkanlarına ya da inşaat müteahhitlerinin hırsına değil, bir duyuruya ve protestoya.
İlanı veren BASİSEN'di, Banka- Finans ve Sigorta İşçileri Sendikası...
Sendika, banka çalışanlarına uygulanan "zulüme" karşı çıkıyor ve onları sendikal çatı altında örgütlenmeye çağırıyor.
Hele şükür!
Hele şükür bu memlekette bir "solculuk" gördük, yıllar sonra.
Banka çalışanları, sendikalarının mücadelesi sonucu, 12 Eylül'den önce iyi durumdalardı.
12 Eylül cuntası, Türkiye'nin herşeyini tırpanladığı gibi banka emekçilerini de tırpanladı, kırdı geçti. Ondan sonra da banka çalışanlarının iki yakaları biraraya gelmedi.
12 Eylül'den sonra, birçok memurun utanmadan "onlar da çok şımarmışlardı canım" dediğini de hatırlarım.
Memurun geleneksel işçi düşmanlığı darbe sayesinde yeniden su yüzüne çıkmıştı.
BASİSEN, "daha çok mevduat, daha çok kredi ve daha çok kar hırsından başka gözü bir şey görmeyenlerin banka emekçilerine dayattığı ağır çalışma politikalarını" eleştiriyor.
"Ulaşılmaz hedefler ve dayanılmaz satış baskılarının banka çalışanlarında tükenmişlik duygusu yarattığını, iş, aile ve sosyal yaşamlarını olumsuz etkilediğini" söylüyor.
Ben de saat başı telefon edip bizi rahatsız eden o kızcağızlara basıyordum kalayı, meğer bizden çok onlar bunalmışlar...
Biz hem taciz edilmekten hem kazık yemekten bıkmışız, onlar sömürülmekten...
Fazla mesai yapıp parasını alamamaktan, yasal izinlerini kullanamamaktan da yakınıyorlar. Binlerce banka çalışanı bu dayanılmaz baskılara yenilip ya istifa ettirilmiş ya da işten çıkarılmış...
BASİSEN, "banka hizmeti bir süpermarket ürünü değildir" diyor.
Banka çalışanı da bir "kullan at mendili" değildir.