Bir ara "devamını yazmak" modası çıkmıştı...
Ünlü sanat eserlerinin, özellikle de romanların "arkasını getirmek"...
Tabii bunların, ortalama okuyucunun bileceği ve de rahatça anlayacağı "popüler" eserler olması şarttı. "Ulysses"in hangi arkasını nasıl getireceksin de hangi okuyucu anlayacak, vallahi Murat Belge bile, Enis Batur bile zorlanır.
İlk akla gelen "Sefiller" oldu elbette.
Bir filminde Recep İvedik bile okuyor da, kütüphaneden ödünç aldığı kitabı kaldırımda satmak ona daha cazip geliyor. (Kütüphaneci kadına demez mi, sen benim kültür açlığımı gider, ben de senin cinsel açlığını gidereyim!)
Fakat nasıl her "takip filmi" aslından kaçınılmaz biçimde daha düşük düzeyde oluyorsa (Matrix 1 harika, Matrix 2 kötü, Matrix 3 berbattır)...
"Takip romanları" da iki seksen yattılar. Yürümedi bu iş.
Bir İngiliz yazarı, Cosette ile Marius'u tuttu 1832'den 1848 ihtilaline getirdi... Bir Fransız yazarının iki ciltlik "naziresini" ilk adımda yetmiş bin bastılar da satış iki binde kalınca mosmor oldular, kitaplar kâğıt fabrikasına hamura gittiler.
Şimdi Jane Austen'ın roman kahramanlarını "zombi" yapıp yeniden yazan manyak bile yok değil. Kötü adam Wickham'a cinayet işleten bile var.
Çünkü her sanat eseri kendi gerçeğini kendi içinde yaratır ve sonlandırır. Bunun devamı olmaz. Jean Valjean ölünce Sefiller biter. Manevi kızıyla damadının ondan sonra ne halt edeceklerini Victor Hugo hiç düşünmemiştir. Buna gerek de yoktur.
Jane Austen'da da, kızlar koca bulunca romanlar biterler. Acaba Lizzie Bennett Mister Darcy ile mutlu oldu mu, Marianne ile Albay Brandon geçinebiliyorlar mı, bunları sormak abestir.
Bir de "yeniden yazma" modası var.
Bildik eserleri alıyorsun, ona yeni bir yorum getiriyorsun.
Bir İtalyan yazarı "İlyada"yı hurafelerden (yani putperest tanrılarından falan) arındırıp yeniden yazdı, ortaya takır tukur bir şey çıktı (Türkçesi de var.)
Şimdi de Shakespeare'e el atmışlar. Son yılların gözde İngiliz yazarı Jeanette Winterson "Kış Masalı"nı yeniden yazmış. Gene bir gözde yazar, Margaret Atwood "Fırtına" üzerinde çalışıyormuş. Anne Tyler "Hırçın Kız"ı katlediyormuş. Hiçbir eserini kaçırmadığım arslanım Jo Nesbo "Macbeth"e bulaşmış.
Aynı kazığı Türk yazarlarına da atsınlar da gülelim.
Bihter intihar etmesin, Adnan Bey'den boşanıp Behlül'le evlensin. Nihal'e de Beşir'i alalım.
Turgut Özben, Selim Işık için "ölenle ölünmez, Allah rahmet eylesin" desin, arkasını dönüp gitsin.
Cehennem Topçu Yüzbaşı Cemil "memleketi kurtarmak bana mı kaldı" desin, mütarekede İstanbul'a yerleşip Orduevi'nde rakısını içer olsun...
İnce Memed de Abdi Ağa'yla barışıp pamuk ticaretine atılsın, oğlu da holding kursun.
Kılıçdaroğlu onu da okusun.
Kendisi de Dersim'e belediye reisi olsaydı daha iyiydi ya... Hiç olmazsa başaracağı işi yapardı.