Geçen hafta Yunanistan'daydım, bankaların kapandığı pazartesi sabah saatlerinde döndüm.
Bizim meclis başkanlığı seçimi "Ankara gazetecilerinden" başka kimsenin umurunda olmadığına, koalisyon lafazanlığı da kabak tadı verdiğine göre, size oradan pratik bilgiler vereyim: Yunanistan'a gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz, hatta mutlaka gidiniz ve harcamalarınızla komşumuza karınca kararınca destek olunuz.
Korkacak bir şey yok. Sokaklarda kan gövdeyi götürmüyor. Yunan halkı durgun ve sessiz, son derece kederli. Krizin turisti ilgilendiren tek yanı, ATM makinelerinden para çekme sıkıntısı. Yanınıza nakit avro alın, hiçbir sorun yaşamayın.
Bu da elbette Ramazan ayını oruç ve ibadetle geçiren kendi halkımı değil, "laik takılan" kesimi ilgilendiriyor...
Öyleyse, daha da az sayıda kişiyi, bir avuç aydını ilgilendiren ama çok önemli bir konuyu açayım:
Beni geçen akşam sevgili dostumuz Stelyo Berberakis uyandırdı, Vasilis Çanakaris diye bir yazar var.
Bu adamın, diğer çeşitli kitaplarının yanısıra, bol fotoğraflı, her biri de maşallah tuğla gibi üç tarih araştırması var. Hemen ünlü Public mağazasına koşup aldım. Birbirinden bağımsız da okunabilirler, bir eserin üç cildi gibi sırayla da.
Bir: "Ağlayan Anadolu"... Dakrizmeni Mikrasia...
İki: "Göçmenler Adına"... Sto Onoma tis Prosfigias...
Üç: "Ölüme!"... Eis Thanaton!... (Bizim Eski Türkçe gibi bu başlık da Eski Rumca.)
Bu üç eser, kurtuluş savaşımızın "karşı cephesini" en hurda ayrıntılarına kadar anlatıyor. Çanakaris, bir anlamda bizde Sabahattin Selek ya da daha iyisi Hasan İzzettin Dinamo'nun verdikleri eseri karşı taraftan vermiş...
Bu üç kitabın mutlaka ve mutlaka Türkçe'ye kazandırılması gerekiyor. (Çat pat anladığım Rumca'mla ne yazık ki bu iş bendenizin boyunu aşar, yoksa memnuniyetle sıvanırdım.)
Kurtuluş savaşımızın "karşıdan" nasıl göründüğü, orada neler olup bittiği bizim aydınlarımızın hiç mi hiç umurunda olmamıştır. Pek pek Dido Sotiriyu okurken bir yudum da uzo çekerler, cacıktan ya da dolmadan bir çatal alıp vah vah derler geçerler.
Yunan ordusunun niçin yenildiğini araştırmak zahmetine de katlanmazlar, bunu "kahramanlığımıza" vermekle yetinirler.
Oysa bu kitaplar dizisinin üçüncü cildinde, yenilgiden ve bozgundan sorumlu tutulan altı bakanın, ünlü "altılar"ın kurşuna dizilmeleriyle sonuçlanan o ünlü mahkemenin tutanakları bile var!
Hemingway genç bir gazeteci olduğu günlerde ne güzel anlatmıştı o idamları... Yerdeki su birikintileri, 1922 kasımının sararmış ölü yaprakları, havada benzin kokusu... Başbakan Gunaris tifoya yakalanmıştı, ayakta duracak hali yoktu da diz çöktürdüler, adamı ıhtırıp öyle vurdular...
Ben duyurdum, görevimi yaptım, çok çok önemli bu üç kitap ülkemizde çevirmen ve yayıncısını bekliyor.
Fakat "Tayyip'le uğraşmak" entellerimizin daha kolaylarına gelecektir tabii.