Geçen hafta sonunu, gastronomi dünyasından arkadaşlarla birlikte Tokat'ta geçirdim... Organizasyonu Vali Cevdet Can ve Belediye Başkanı Eyüp Eroğlu'nun yanı sıra, Mutfak Dostları Derneği Başkanı Zeynep Kakınç ve Anadolu Halk Mutfağı Derneği Başkanı Adnan Şahin yapmıştı, dediğimde... Haklı olarak etkinliğin, bir "yöre lezzetlerinin tadımı" olduğunu düşüneceksiniz.
Halbuki, "Tokat yemekleri" olayın sadece bir bölümünü teşkil ediyordu. Asıl amaç farklıydı: Vali Can ile Başkan Eroğlu'nun ortak hayali olan, "Tokat'ı marka kent yapmak" çabasına katkıda bulunmaktı...Birçok kent yöneticisi, şu anda aynı hayali paylaşıyor. (İki yıl önce aynısına Bayburt'ta şahit olmuştum.) Bunun için de "tanıtımın" çok önemli olduğunu düşünüyorlar.
Karşılaştığınızda tarihi eserlerden mutfak kültürüne, tarımsal ürünlerden, doğa sporlarına kentlerinin "güzelliklerini" sayıp döküyorlar. Tokat'ın şu anki durumu da çok farklı değil: Yukarıda saydıklarımın tamamı ve daha da fazlası Tokat'ta var.
Peki bütün bunlar "marka kent" olmak için yeterli mi? Hem yeter, hem yetmez! Çünkü ürün veya kentin "marka" olması için onun temel "bir" özelliğiyle öne çıkması gerekir.
Diyelim ki "turizm" alanında kentinizi markalaştırmayı hedefliyorsunuz. Bu kararı verdiğiniz an, konuyla ilgili sorular yağmaya başlar:
Mesela: Hangi turist? İstanbul- Ankara ağırlıklı yerli turist mi? Ortadoğulu mu? Avrupalı mı?
Ortadoğulu turistler genellikle kalabalık aile grupları halinde seyahat eder. Otel odaları veya pansiyonlar onlara uygun olmalı.
Avrupalı turist ise akşam yemeğinde şarap veya bira içmek ister. Eğer içki bulunabilecek "tek" yer, dört yıldızlı bir otelin, kokteyl yapmayı bilmeyen garsonların servis yaptığı barıysa... Geçmiş olsun! Bir gelen, bir daha gelmez. Daha kötüsü, internetten bu durumu duyurur. Başkalarının da gelmesini engeller.
Betonlaşma tehlikesi
Tuvalet önemlidir. Alaturka tuvaletlerle Batılı turiste hitap edemezsiniz. (Tokat'tan İstanbul'a Sivas Havaalanı'ndan döndük. Bekleme salonundaki alaturka tuvaleti burada anlatamam, mideniz bulanır.)
Turist hedefine göre kentinizde o dili konuşabilen gençler olmalı: Arapça? Almanca? İngilizce zaten zorunlu...
Örneğin Tokat'ın gerçekten zengin ve leziz bir mutfağı var: Akzambak reçeli, mürver reçeli, manda yoğurdu, "yağlı", cevizli çörek, bez sucuk, Tokat tavası ve kebabı, madımak, "bat", "keşkek" bunlardan sadece birkaçı.
Peki kente gelen bir turist, bunların hiç olmazsa üçte ikisini yiyebileceği bir lokanta bulabilecek mi? Yoksa kendisine "şu anda yok, hazırlarız ama bugün git, yarın gel" mi denecek? (Turistlerin grup halinde geldiği düşünülebilir ama internet sayesinde turizm şirketi yerine bireysel seyahat edenler fevkalade çoğaldı.)
Türkiye'nin bütün kentleri gibi Tokat da muazzam bir yapılaşma tehdidi altında. (27 katlı apartman yapılmış! Başka bir örneğe gerek var mı?)
Halbuki turist bizim suratsız betonumuzu ne yapsın? Geleneksel - otantik binaların korunması için Valilik ve Belediye ciddi çaba harcıyor... İnşallah Tokat'ı rant yamyamlarından kurtarırlar.
Bu bir "giriş" yazısıydı. "Marka kent" meselesine önümüzdeki günlerde tekrar değineceğim. Bu arada düşünelim: Marka kent illa da turizm ile mi mümkün? Mesela tarım kenti de olunamaz mı?