Sabah uyandığınızda pencereden gördüğünüz manzara hâlâ rüyadaymış hissi yaratıyor. Karşınızda Nohur Nehri pırıl pırıl parlıyor. Bu mevsimde her taraf karlı. Doğa tamamen beyaza bürünmüş. Hemen arka tarafta Büyük Kafkas Dağları göz kırpıyor. Bir tuval bir de yağlı boya olsa diyor insan. Hani derdi, tasayı unutturuyor, başka diyarlara götürüyor dediğimiz yerler, anlar, manzaralar vardır ya işte onlardan birine götürüyor burası sizi. Nerede miyim? Bakü'nün yaklaşık 225 kilometre uzaklığındaki Gabala şehrinde... Gabala'da ne işim mi var? Öyle demeyin dünya turizminde hem doğası hem turizm yatırımlarıyla yükselen bir şehir Gabala. Hem çok değil, kısa bir süre sonra İstanbul-Gabala direkt uçuşlar da başlayacak. Ama bu kez önce Bakü'ye uçuyoruz. Bakü-Gabala arası yollar karla kaplı ve buzlu. 225 kilometre yaklaşık beş saat sürüyor. Sabah 08.30 gibi oteldeyiz. Ama gördüğümüz manzara karşısında yorgunluk nedir unutuyoruz. Kışın önemli bir kayak merkezi Gabala. Bahar aylarında ise gölde tekne gezintileri yapabileceğiniz, parklarda spor aktivitelerine katılabileceğiniz bir açık hava spor salonu gibi. Sıcak su kaynakları da var bölge de buz gibi şelaleler de. Arkeolojik kalıntılar, modern fabrikalar de cabası. Hazır bu yıl Azerbaycan-Türkiye diplomatik ilişkilerinin 25. yılı iken gelin Gabala'yı keşfe çıkalım. Bir chalet'yi andıran lüks detoks otellerinde bedenimizi dinlendirirken muhteşem doğasında da ruhumuzu besleyelim.
TARİH AÇISINDAN DA ZENGİN
Gabala ve çevresi tarih açısından da muazzam derecede zengin. Gabala Müzesi mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. Buraya birkaç saat ayırmanızı tavsiye ederim. Her adımda küratörün ne kadar büyük bir heyecanla müzeyi kurduğunu hissediyorsunuz. Zaman zaman karşınıza çıkan seramiklerin renkleri sizi sizden alıyor. Bazen de eski arkeolojik kalıntıları izlerken ve bilgisini okurken tarihte kısa bir yolculuğa çıkıyoruz. Müze gezintisi sonrası Eski Gabala olarak geçen bölgeye uğruyoruz. 2 bin 500 yıllık Kafkas mirasını bu kasabada bizzat görme şansı elde ediyoruz. İki nehrin; Gochalanchay ve Garochay'ın birleştiği yerde dramatik bir görüntü dikkat çekiyor.
PARKLAR ÇOK ÖNEMLİ
Gabala'da parklar günlük hayatın önemli bir parçası. Özellikle bahar aylarında yemyeşil parklarda toplanmak bir gelenek olmuş. Uçurtma uçuranlar, voleybol sahalarında maç yapanlar ya da tenis kortunda kapışanlara rastlamak mümkün oluyormuş. Bir de muhteşem Nohur Nehri'nde tekne gezintisi yapmak epey popüler. Bölgede modern fabrikalar da var dedik. Vişne suyu burada çokça tüketiliyor. Bir de modern meyve suyu fabrikası var. Glan Hotel'in arkasında ise bir fıstık işletme fabrikası bulunuyor. Yakınından geçerken ellerinde bardakla fındık, fıstık satmaya çalışan çocuklara rastlıyormuşsunuz.
DETOKS VE LÜKS OTEL MERKEZİ
Gabala'nın doğası gereği insanı dinginleştiren bir yönü var. Turizm yatırımcıları da bunu keşfetmiş olacak ki bölgeyi önemli bir detoks merkezi olarak yapılandırmaya karar vermiş. Bunlar arasında en yenisi aralık ayında açılan Chenot Palace Hotel. Antropoloji, felsefe, Çin tıbbı, psikoloji, biyoenerji, bitkisel yollarla tedavi konularında eğitim alan Henri Chenot'nun yöntemlerinin kullanıldığı otel doğa şelaleleriyle ünlü 26 hektarlık bir alana kurulmuş. 6 bin metrekarelik SPA'da -110 derecede üç dakikaya kadar beklediğiniz cryoterapi yöntemi, enerji masajları, ödem atmaya faydalı çamur banyoları ve dünyaya Norveç'ten yayılan ve bir çeşit fizyoterapi yöntemi olarak da kullanılan neurac terapi gibi yenilikler var. Personelin tamamına yakını Türkçe biliyor.
DETOKS YEMEKLERİ KURSU
Chenot Palace'da dilerseniz sağlıklı yemek pişirme kursuna da katılabiliyorsunuz. Bir saatlik kursta üç farklı yemek yapımını öğreniyorsunuz. Bu arada otelde günde üç kez yemek servisi yapılıyor. Güne meyve püresiyle başlıyorsunuz. Öğlen ve akşam yemekleri üç tabaktan oluşuyor ve ana yemeği seçiyorsunuz. Detoks yemeği deyince hemen burun kıvırmayın. Hepsi çok lezzetli ve fine-dining restoranlara yakışır yemekler. Örneğin dondurmalı-balkabaklı risotto, mantar soslu pirinç spagetti gibi yemekler servis ediliyor. Süt yerine Hindistan cevizi sütü, pirinç ya da soya sütü kullanılıyor. Yemekler üzümden elde edilen bir çeşit şekerle tatlandırılıyor. Günlük toplam 800 kalori yemek servis ediliyor. Böylece formunuzu korurken doğa harikası bir şehri keşfetmenin de keyfine varıyorsunuz. Uyaralım! Yemek servisi dışında hiçbir ekstra yemek alamıyorsunuz. Sadece 22.00'ye kadar açık detoks barından çay ya da taze meyve-sebze suları içebiliyorsunuz. Kahve ihtiyacınızı ise barley denilen arpa kahvesiyle gideriyorsunuz. Kokusu bildiğimiz kavrulmuş kahve gibi. Tadı da hiç fena değil. Hatta dönünce internetten sipariş verdiğimi ve artık kahve yerine arpa kahvesi içmeye başlayacağımı söyleyebilirim.
RENGARENK PASTİLLER
"Gabala'ya gelip de ne almalıyım?" diye sorarsanız pastil almanızı tavsiye ederim. Zaten dönüş yolunda, yol kenarındaki tüm işletmelerin astığı yuvarlak formdaki rengarenk pastiller insanı baştan çıkartıyor. Hele bir de detoks programına katıldıysanız kayıtsız kalamıyorsunuz. Onun dışında çanak-çömlek gibi seramik işlerinde de oldukça başarılılar.