Yeşilyurt köyü, özellikle şehrin karmaşasından sıkılmış, yeni ve sakin bir hayat kurmak isteyenlerle bir göç köyü olmuş adeta. Çoğunluğu İstanbul'dan gelen mal sahipleri eski taş evleri alarak kafe ya da butik otele çevirmiş. Bu mekanların hepsi de oldukça keyifli. Mekan sahipleri, eski kapıları, masa ve sandalyeleri boyamak, ev yapımı reçel kavanozlarına dantel kapaklar yapmak gibi yaratıcı işlerle farklılık yaratan ortamlar ortaya çıkarmışlar. Köyün tamamında bir sessizlik ve huzur hakim. Köy meydanı, her köyde olduğu gibi koca bir çınar ağacının altına kurulmuş köy kahvesiyle gelenlere "Hoş geldin" diyor. Hemen çevresinden başlayan, sağında solunda butik otellere ya da kafelere dönüşmüş taş evlerin sıralandığı Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda ise tertemiz havayı soluyarak keyifle yürüyebilirsiniz.
ZEUS'TAN SARIKIZ'A
Köyün tarihçesine bakacak olursak, Çepni Boyu'nun iki kardeş beyi bu yamaçlara Büyük ve Küçük Çepni olarak iki köy kurmuşlar. Uzun seneler Rumlar ve Türklerin beraber yaşadığı köyde ilk değişiklik mübadele döneminde yaşanmış. Cumhuriyet döneminde ise köyün adı Yeşilyurt Köyü olarak değişmiş. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı köy, Kaz Dağı'nın eteklerinde yer alıyor. İlyada destanında adı 'Bin Pınarlı İda' olan dağın en büyük özelliği dünya üzerinde oksijeni en bol nadir yerlerden biri olması. Bu yüzden özellikle sağlık turizmi ve yoga kampları gibi doğayla iç içe olmak isteyenlerin gözde rotalarından biri. Ancak dağın özelliği bununla da bitmiyor. Mitolojide, efsanelere konu olmuş bu dağın adının Giritli denizciler tarafından, Zeus'un doğduğu Girit'teki İda Dağı'na atıfta bulunmak için konduğu yer alıyor. İda Dağı'nın ünü Homeros'un İlyada destanından geliyor. Özellikle Antik Yunan mitolojisinde mitosların pek çoğu bu dağda geçiyor. Efsaneye göre Hera, Afrodit ve Athena'nın katıldıkları, Truva Savaşı'na yol açan o meşhur güzellik yarışması burada yapılmış, Hermaphroditos burada büyümüş. Zeus burada doğmuş ve Hera ile burada evlenmiş, tanrılar Truva Savaşı'nı buradan izlemiş. Ve Afrodit ilk kez burada aşık olmuş.
DÜNYANIN EN KALİTELİ ZEYTİNİ
Yeşilyurt köyünün de içinde bulunduğu bu bölge, dünyanın en kaliteli zeytin ve zeytinyağına sahip. Dolayısıyla buraya gelip de en azından tadına bakmamak olmaz. Bereketli toprakların sunduğu ürünleri köy halkı, meydandaki dükkanlarda satıyor. Kekik, kurutulmuş domates, kapari çiçeği, karpuz çiçeği, bal ve yöreye has testi peyniri buradan alıp götürmek isteyeceğiniz ürünler. Aynı zamanda çoğunluğu yine meydanda olan kafe ve restoranlar, özellikle zeytinyağlı yemekleri ile meşhur. Kabak çiçeği dolması, zeytinyağlı bamya, zeytinyağlı fasulye gibi sağlıklı yiyeceklerin yanında, biraz da kanınıza giren karbonhidratlı lezzetler de var menülerde. Manlama, kıymalı gözlemenin ufak kareler halinde kesilip üzerine yoğurt ve sos dökülmesiyle yapılıyor ve oldukça lezzetli. El açması mantı ve gözleme de kafe ve restoranlarda karşınıza çıkıyor.
DÖRT MEVSİM AYRI GÜZEL
Köydeki hemen hemen tüm evler restore edilip butik otele dönüştürülmüş. Manici Kasrı, Çetmihan Otel, Erguvanlı Ev, Karye Müze Otel bunlardan bazıları. Biz İda Taş Konak Otel'de kaldık. Bu güzel bölge ne zaman ziyaret edilir derseniz, sonbahar, her yerde olduğu gibi buraya da ayrı bir güzellik katıyor elbet. Bir yandan kızıldan sarıya, yeşilin her türlü tonuna kadar bin bir renge bürünen doğa, bir yandan kışın habercisi narlar ve ayvalar dört bir yanda. Biz de bütün bu güzellikleri görerek, bereketi bol bir kış olsun dedik ve dönüş yoluna geçtik.
ADATEPE'DEN MIHLI ÇAYI'NA
Gelmişken neler yapabilirim derseniz, öncelikle Karye Müze Otel içindeki Köyden Kente Teknoloji Müzesi ilginizi çekebilir. 18. yüzyıldan bu yana çeşitli objelerin toplandığı bu müzede, bu objelerin teknolojik gelişim süreçleri anlatılıyor. Hemen 3 kilometre yakınındaki Adatepe köyü de aynı Yeşilyurt gibi taş evlerden ve bunların butik otel ya da restoranlara dönüştürülmesinden oluşuyor. 1989 yılında SİT alanı ilan edilmiş ve artık köyde yeni bir oluşuma izin verilmiyor. Ancak olan evler, aslına sadık kalarak restore edilebiliyor. Adatepe köyünün hemen girişinde Zeus Altarı var. Aracınızı kapıda park ederek 760 metrelik bir yol yürüyorsunuz. Çam ormanı arasından kıvrılan bu yolda yürürken karşıdan Adatepe Köyü'nü izleyebilirsiniz. Yolun sonuna geldiğinizde size bir kayaya oyulmuş altar karşılıyor. Ardından da neredeyse tüm Edremit Körfezi'ni ayaklar altına seren, uçsuz bir Ege denizi size selamlıyor. Tahtakuşlar Köyü adını tahta işlemeciliği yapan kadınlardan almış. Köyün ilginç yanı içinde AliBey Kudar Etnografya Galerisi'nin oluşu. Bu köyün insanları her yıl Ağustos ayının son haftası Sarıkız'ı anmak için dağlara çıkar, şenlikler düzenlermiş. Bu galeride, yöresel kıyafetler ve gelinliklerden tutun da eski telefonlara ya da dünyanın en büyük deniz kaplumbağasına kadar birçok obje sergilenmekte. Ancak doğrusu benim ilgimi daha çok, Şaman geleneklerinde önemli bir yeri olan, kötü rüyaları kovup iyi rüyaları çağıran 'Rüya Kapanı', evlenmek isteyen kızların ve yeni gelinlerin taktığı karanfilli kolye, anne sütünü çoğaltan kolye gibi ürünler çekti. Mıhlı Çayı ise bir doğa harikası. Ama ne yazık ki bu güzelliği koruyamamışız ve onca doğal güzelliğin arasında sağa sola atılmış eşyalar, kırık dökük ahşap kulübeler, ağaç altına konulmuş eski koltuklarla bu güzelliğin bir bataklığa dönüştürüldüğünü de söylemek zorundayım.