Dünya güzel, gezmek ve keşfetmek ise ayrı bir keyif. Deniz ve güneş tatili dışında, biraz da kültür turu yapalım derseniz, Avrupa'da kısa kaçamaklar yapılabilecek pek çok rota var. Son yıllarda görülen o ki, Budapeşte, Prag, Gdansk ve Viyana gibi destinasyonlar seyahatseverler için daha da öne çıkmakta. İşte Orta Avrupa'da üç-beş günlük turlar için ideal dört müze şehir
PRAG
Masal gibi...
Geçmişte Çekoslavakya'nın şimdi ise Çek Cumhuriyeti'nin başkenti olan şehir, Bohemya'da Vitava nehrinin üzerinde yer alır. 'Altın şehir', 'Doksanların Sol Bankası', 'Masal Şehri', 'Şehirlerin Anası' ve 'Avrupa'nın Kalbi' gibi isimlerle anılsa da pek çok seyahatseverin ortak görüşü, dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğu yönünde. UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi'nde de yer alan şehir, II. Dünya Savaşı'ndan neredeyse hiç hasar almadan çıkmayı başarmış. Bunun sonucunda da hâlâ tarihi ev ve mekanları görmek mümkün. Şehirde pek çok köprü, iki yakayı adeta dantel gibi birbirine bağlamış. Charles Köprüsü içlerinden en ünlü olanı. Üzerinden 75'ten fazla heykel barındıran köprü her zaman çok kalabalık ve turistler, ressamlar ve hediyelik eşya satanlarla her daim cıvıl cıvıl. Köprülerinin dışında, Prag'ın dokuzuncu yüzyıldan kalma kalesi, Eski Kent Meydanı (Staromestske nam), Astronomik Saat, Eski Kent Köprü Kulesi (Stare Mesto), Yahudi mahallesi ve St. Nicholas Kilisesi gezilecek yerlerin başında geliyor.
GDANSK
Önemli bir liman
Güzelliğinden olsa gerek, bu büyülü şehir, 12. yüzyıldan beri Almanya ile Polonya arasında çekiştirilip kalmış. Şehir, müthiş işçiliklerle işlenmiş muazzam tarihi binaları ile adeta birer dantel gibi örülmüş. İçinden geçen Motlawa Nehri şehre ayrı bir güzellik katmış. Tarihi geçmişi ve kültürel öğeleri ile kendinizi Orta Çağ'da hissedip, o büyülü ortama hemen girebilirsiniz. Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya yenilince, nüfusun neredeyse tamamı Alman olmasına rağmen 'Özgür Şehir' ilan edilmiş ve yetkisi Milletler Cemiyeti'ne verilmiş. 1939'da Almanlar tekrar işgal edince, yine Alman topraklarına katılmış. (Eski adı Danzing olarak) II. Dünya Savaşı sonunda ise Gdansk adını alarak Polonya'ya bağlı bir şehir olmuş. Zaman zaman dünyanın amber merkezi olarak da adlandırılan bu şehirde, bu taşın her türünü bulmak mümkün. Dluga Caddesi (eski şehir) ve civarı, tarih ve sanatın yanında, birbirinden keyifli kafe ve restoranları ile bir lezzet şöleni sunuyor. Gece hayatının da ünlü olduğu Gdansk, Baltık Denizi'ne olan kıyısıyla aynı zamanda önemli bir liman kenti.
VİYANA
İstanbul'un kardeşi
Avusturya'nın başkenti ve en büyük şehri Viyana, tarih boyunca Avrupa'nın en önemli diplomatik olaylarına ev sahipliği yapmış. Uzun yıllardır Dünyanın En Yaşanılabilir Şehirleri listesinde ilk sıralarda olan şehir, Birinci Dünya Savaşı'nda nüfusunun dörtte birini kaybetmesine rağmen, coğrafi konumu sebebiyle yıllarca birçok imparatorluğa başkentlik yapmış. Bu sebepten, gerek kültür, gerekse tarih ve sanat olarak ziyaretçilerine tam bir müze şehir olarak kucak açıyor. Bugün hanedanlıktan daha çok adı bilinen, filmlere de konu olmuş meşhur prenses Sisi'nin sarayı olarak adı geçen Hofburg Sarayı ve Schönbrunn Sarayı, hanedanlığın şaşaasını gözler önüne seren, mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler arasında. Ayrıca Opera Binası, Belediye Binası, Sanat Tarihi Müzesi, Kelebek Evi, Belvedere Sarayı ve şehrin sembollerinden St. Stephan Katedrali ise şehirde görülmesi gereken diğer tarihi eserler. Opera ve müzikseverler içinse, yıl boyu düzenlenen festivallerin yanında, her zaman izlenecek konserler bulmak mümkün. Tabii Viyana'ya kadar gidip de, meşhur şnitzeli ve 'sacher' turtası yemeden dönmek olmaz. İstanbul'un da kardeş şehri olan Viyana, dört mevsim için farklı farklı sunduklarıyla defalarca ziyareti hak ediyor.
BUDAPEŞTE
Tarih, sanat, mimari ve lezzet bir arada
Bir elmanın iki yarısı birleşmiş ve ortaya Budapeşte çıkmış. Tuna nehrinin böldüğü Budin (Buda) ve Peşte şehirlerinin Chain Köprüsü ile birleşmesiyle bir araya gelmiş Orta Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biri Budapeşte. Zamanında 'Doğu Bloğu'nun Paris'i' olarak da adlandırılan bu keyifli şehir, tarih, sanat, mimari, lezzet gibi bir seyahatte istenilebilecek her şeyiyle kucak açmış seyahatseverlere. Aynı zamanda Macaristan'ın başkenti olan şehirde, Tuna Nehri'nin eşsiz manzarasını izlemek için Gellert Tepesi'ne çıkabilir, Gül Baba Türbesi'ni ziyaret edebilir, Rönesans Sarayı'nı gezebilir, Tuna Nehri üzerinde tekne ile dolaşabilirsiniz. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi'nde yer alan Balıkçı Tabyası'ndaki kafelerde keyif yapabilir ve meşhur kaplıcalarında dinlenebilirsiniz.