Almanya'nın
başkenti Berlin buralarda daha çok "Avrupa'nın Türkiye ayağı" olarak bilinse de, Türkiyeli turistlere bol bol keşif noktası vaat ediyor. Tarih, sanat, keşfedilmek için bekleyen sokak ve müzeler... Bonus olarak başarılı metro sisteminden kaynaklı ulaşım kolaylığını ve gece hayatının eğlenceli oluşunu da unutmamak gerek tabii ki. Bu sezon sahil kentleri yerine tercih ettiğim Berlin, özellikle de Müzeler Adası beni çok heyecanlandırdı. Beş farklı müzenin bulunduğu, etrafı kanallarla çevrili olan Müzeler Adası, Berlin'de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. 1999 yılında Dünya Miras Listesi'ne giren bu ada, mimarisi ve konumuyla etkileyici bir güzelliğe sahip. Etrafında küçük kafelerin bulunduğu bu özel mekanda birbirinden güzel müzeler yer alıyor. Altes Museum (Eski Müze), Neues Museum (Yeni Müze), Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri), Bode Museum (Bode Müzesi) ve Pergamonmuseum (Bergama Müzesi) bunlardan birkaçı.
İHTİŞAMLI PERGAMONMUSEUM
Gelelim bu adada en çok ilgimi çeken müzeye. Elbette Pergamonmuseum. Evet tahmin ettiğiniz gibi, burası bildiğimiz Bergama Müzesi. Üç bölümden oluşuyor: Klasik Antik Çağlar Koleksiyonu, Eski Yakın Doğu Müzesi ve İslam Sanatı Müzesi. Özellikle Zeus Sunağı inanılmaz etkileyici. İçinde Türkçe seçeneğin de bulunduğu audio guide'lardan alarak müzeyi gezebilirsiniz. Gerçekten müthiş ihtişamlı bir yapı. Bir önceki Berlin seyahatimi özellikle 'Berlin Müze Gecesi'ne denk getirmiştim. Üç gün boyunca her gece sabaha kadar müze gezip en sevdiğim sanatçıların eserlerini görme fırsatı bulmuştum. Berlin Müze Gecesi, yılda iki kez düzenleniyor. Bu etkinliğe özel müze kartını internet üzerinden almanız gerekiyor. Bir başka dikkat etmeniz gereken şey de gece sabaha kadar müze gezeceğiniz için gün içerisinde uykunuzu iyi almanız.
BOL SÜRPRİZLİ AVRUPA ŞEHRİ
Sanatı, tarihi ve festivalleriyle ön planda olan Berlin, sadece müzelerden ibaret değil. Aynı zamanda özenle korunmuş kültürü ve hareketli günlük yaşamıyla ilgi odağı olan bir Avrupa kenti. Pek çok alanda, sayısız güzelliği barındıran Berlin'de görülecek çok yer var. Potsdamer Meydanı: Şehir merkezinin göbeğindeki Potsdamer Platz, Berlin'in en hareketli meydanlarından biri. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra önem kazanan meydan, alışveriş merkezleri, yeni binalar, dükkanlar ve renkli caddeleriyle zengin ve canlı bir görünüme ulaşmış. Brandenburg Kapısı: Berlin'in simgelerinden biri olan Brandenburg Kapısı, üzerindeki dört atlı araba heykeliyle ilgi çekiyor. Pariser Platz'ın merkezinde bulunan bu kapının yapımı 18. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Alexander Platz: Brandenburg Kapısı ile Reichstag'ın doğusunda yer alan bu meydan, turistlerin ve gençlerin buluşma noktalarından biri. Unter den Linden (Ihlamurların Altında): Brandenburger kapısı ile Alexanderplatz arasında yer alan bu geniş ve uzun cadde, şehrin karakterini ortaya koyuyor. Bu güzel caddede uzun bir yürüyüş yaparak Berlin'i daha yakından tanıyabilirsiniz. Gendarmenmarkt: Üç önemli yapının buluştuğu Gendarmenmarkt, görülmeye değer güzellikte. Fransız Katedrali, Alman Katedrali ve Konzerthaus (Konser Salonu) burada yer almakta. Berliner Dom: Kaiser Wilhelm II tarafından 1905'te yaptırılan bu bina, Berlin'in en önemli katedrali ve Protestan kilisesi. II. Dünya Savaşı döneminde zarar gören yapı, restore edildikten sonra 1933'te tekrar ziyarete açılmış. Katedralin 114 metre yükseklikte bulunan kubbesi Berlin'in nefes kesici manzarasını izleme imkanı sunuyor. Belirli zamanlarda konserlerin gerçekleştiği Berliner Dom'da klasik müzik konserine gitmenizi öneririm. Bellevue Sarayı: Spree Nehri'nin yanında konumlanan ve 20 hektarlık bir park ile çevrili olan bu konut, Almanya Cumhurbaşkanı'na ev sahipliği yapmakta. Almanya'nın ilk neoklasik yapısı olarak dikkat çeken saray, adeta bir şatoyu andırıyor. Berlin Duvarı: Doğu Alman Meclisi'nin kararıyla 13 Ağustos 1961 yılında Berlin'de inşasına başlanan duvar, Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya'ya kaçmalarını önlemek amacıyla yapılmış. Ünlü graffiti sanatçılarının resimleriyle süslü olan 46 metre uzunluğundaki duvar, görenleri etkiliyor. Kreuzberg: Kreuzberg, ağırlıklı olarak Türkler'in yaşadığı bir bölge. Küçük İstanbul olarak anılan semtte Türk restoranları ve Türk pazarlarını görürseniz şaşırmayın. Sinema salonları, alışveriş yerleri ve gece kulüpleriyle dolu olan semt size Taksim'i anımsatabilir. Burada nehir kenarında oturabilir veya etraftaki kafelerde güzel bir kahve molası verebilirsiniz. Charlottenburg Sarayı: Charlottenburg semtinde bulunan Schloss Charlottenburg, Berlin'in en eski sarayı. 17. yüzyıl sonlarında dönemin soylularından Sophie Charlotte tarafından yaptırılan sarayın asıl adı Lietzenburg. Ancak Sophie Charlotte'ın ölümünün ardından sarayın adı değiştirilerek Charlotte Kalesi anlamına gelen Charlottenburg adı verilmiş. En az saray kadar güzel olan bahçesinde keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.