Fransa'nın
her bir köşesi ayrı bir güzellik sunan Provence (Provans) bölgesinde keşfedilecek çok yer var. Köylerin uzaklıkları yaklaşık 60-70 km. Bu yüzden orta bölgede mesela Aix-en-Provence'ta konaklayarak köyleri günübirlik görme imkanınız olabilir.
İLK DURAK MARSİLYA
Bu bölgeyi gezmenin en kolay yolu araba kiralamak. Yarım günde gezilebilecek olan Marsilya, ülkenin en eski kentlerinden biri. 2 bin 600 yıl önce Orta Asya'dan gelen Yunan göçmenler tarafından kurulmuş. Fransız müziğinin, futbolun ve dünyanın en lezzetli balık yemeği 'bouillabaisse'ın yurdu. Bu eski kente biraz tepeden bakabilmek için Notre-Dame de la Garde katedraline çıkabilirsiniz. Bu kilise Marsilya'nin başlıca simgesi. Kentin her yerinden görülebiliyor. Marsilya'nın limanı olan Vieux Port'daki yerel lokantalarda balık çorbası içebilir ve Marsilya'nın geleneksel kurabiyesi navette'ten tadabilirsiniz. Eski Şehir'de kısa bir gezinti yaptıktan sonra köylere doğru yola çıkılabilir.
KÖYLERE YOLCULUK
Yaklaşık bir saat uzaklıktaki en sofistike köylerden biri Aixen- Provence, çeşmeleriyle meşhur. Her köşe başında harika bir çeşme görmeniz mümkün. Kendine adeta çınar ağaçlarından bir tavan yapmış olan Cours Mirabeau kentin ana caddesi. Sağlı sollu tüm mağazalar ve restoranlar bu caddeye sıralanmış. Caddenin arka sokakları ise, Aix'ın mutlaka görülmesi gereken eski şehri. Hızlı bir keşif için ressam Cezanne'ın izinde Arnavut kaldırımlı yollardan yürüyerek pazara varılabilir. Bölgenin en sofistike ve hareketli kenti, çeşmeleri kadar pazarları ile de ünlü. Avignon köyü, nehir üzerindeki tarihi köprüleriyle meşhur. Ancak ne yazık ki, 22 tarihi köprüden günümüze sadece dört tanesi kalmış. Eskiden boya işçilerinin olduğu dar sokak Rue des Teinturiers, bugün sanat kafeleriyle dolu. Bölgeye özgü alışveriş yapmak isterseniz Avignon bunun için en uygun köylerden biri. Les Olivades'den 1818'den bu yana bölgeye özgü üretilen kumaşlardan alabilirsiniz.
VAN GOGH'UN ŞEHRİ
Arles, bölgenin en tarih kokan kentlerinden biri. Kente girer girmez sizi tığ işi ile kaplanmış ağaçlar karşılıyor. Eğer tiyatro festivali zamanına denk gelirseniz aniden karşınıza 14'üncü yüzyıldan kalma kostümleriyle bir grup insan da çıkabilir. Yunanlı tüccarlar tarafından kurulup, zaman içinde Roma İmparatorluğu'nun ana kentlerinden biri olarak gelişen Arles'te tarihi imparatorluk sarayını, Roma meydanını ve gladyatör savaşlarına sahne olan arenasını görmelisiniz. Vincent van Gogh'un da yaşamak ve tablolarını yapmak için seçtiği bu sevimli kentte, Cafe la Nuit ve etrafındaki kafeleriyle Place du Forum, kahve keyfi yapmak için ideal. Gordes, bölgenin en etkileyici köylerinden bir diğeri. Köye yaklaştığınızda Coulon Vadisi üzerine asılmış, adeta birbirinin üzerine yığılmış gibi duran bir dolu taş ev manzarası sizi karşılar. Köyün içine girdiğinizde ise başka bir aşk başlar. Arnavut kaldırımlı yollar ve aynı renkteki taş ev ve şatolarla sanki kulağınıza o dönemin hikayelerini fısıldar bu köy... Rosillion, bence bölgenin en sürpriz köylerinden biri. Köye girince size karşılayan kızıl kayalar kendinizi Arizona'da sanmanıza sebep olabilir. Luberon dağının eteklerine kurulmuş bu köy, tüm dolambaçlı yollarına rağmen görülmeye değer. Dünyanın en büyük hardal ocaklarının bulunduğu bu köyde toprak, kırmızı, sarı ve kahverenginin tüm tonlarıyla adeta bir sanatçının paletinden çıkmış gibi. Evlerin rengarenk cepheleri ve renkli panjurlar da bu tablonun birer parçası. Sokaklarda kaybolmak burada çok keyifli. Les Baux de Provence, bir kireçtaşı kayalığının tepesine nefes nefese çıkarak bulduğumuz, Provence'ın en dik yokuşlu ama en etkileyici köyleri arasında. Duvarları 10'uncu yüzyıldan kalma harap bir hisar olan Chateau des Baux, köyü süslüyor. Araç trafiğine kapalı olan bu etkileyici köy, aynı zamanda Orta Çağ döneminden kalma en güzel malikanelerden birine ev sahipliği yapmakta.
GÖRSEL ŞÖLEN
Gordes'e aşık olup, kızıl kayalarıyla size şaşkınlığa düşüren Rosillion'u gezdikten sonra, lavanta tarlalarını görmek isteyenleri yol Abbaye Notre-Dame de Senanque'a getiriyor. Yol üzerinde önce Lavanta Müzesi'ni görmelisiniz. Lavantanın geçmişi ve hikayesi hakkında bilgi alabileceğiniz bu müzenin minik bahçesinde göreceğiniz lavantalar bile heyecanlanmanıza sebep oluyor. Fontaine-de-Vaucluse, Avrupa'nın en güçlü doğal su kaynağı. Bu sevimli köyün olağanüstü ortamının 14. yüzyılda burada yaşayan İtalyan aşk şairi Petrarca'yla birleşmesi köyün romantik atmosferini katlıyor.
LAVANTA MEVSİMİ
Provence bölgesini, Marsilya uçak biletini şimdiden ucuza alarak temmuz ayındaki 4 günlük bayram tatilinde gezebilirsiniz. Özellikle de lavanta mevsimi olduğu için çok doğru bir ziyaret zamanı. Sadece lavanta değil, aynı zamanda festival zamanı da olduğundan, bu güzel bölgeyi sadece görmekle kalmayıp, aynı zamanda oldukça renkli görüntülere de tanık olabilirsiniz.