Her canlı gibi spermler de belli bir ömre sahip olup, zamanı gelince yaşlanır ve ölürler. Ama ölmeden önce yumurtayı dölleyip, çocuk yapma görevlerini de yerine getirmiş olmaları gerekir. Bazı durumlarda spermler erken yaşlanıp, daha görevlerini tamamlamadan ölebilirler. İşte "spermin erken yaşlanması" diye adlandırabileceğimiz bu durum, infertil erkeklerde önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmakta. Buna karşın bazı ilaçlar ya da önlemler alınarak spermlerin erken yaşlanmasının önüne geçmek de mümkündür.
Spermler testislerde üretilip dışarı atılana kadar yaklaşık 1 hafta geçer. Kadın genital kanallarından geçip yumurtaya ulaşması için de bir hafta süre gerekir. Eğer bu süre içerisinde yumurtayla birleşemezse, artık daha fazla hayatta kalamaz ve yaşlanmaya başlar. Bunun en çarpıcı belirtisi hareketinde yavaşlamadır. Daha sonra normal şeklini kaybeder ve nihayet parçalanarak, lökositler tarafından ortamdan uzaklaştırılırlar. Sperm tahlillerinde hareketi azalmış ve normal şeklini kaybetmiş spermlerin artışı, bunların erken yaşlanma sürecine girdiklerinin belirtisidir. Ama bundan da önce bazı özel testler yapılarak yaşlı spermleri saptayabiliyoruz. Örneğin, Annexin 5 adlı bir enzimin spermlere bağlandığının gösterilmesi, ölmek üzere olan spermler için çok duyarlı bir tanı yöntemidir.
Sperm yaşlanması insanın belli bir yaştan sonra yaşlanıp, ölmesine benzer. Çünkü spermler kadında genital kanal içine girdikten sonra yumurtanın çevresinde toplanırlar. İçlerinden sadece 1 tanesi yumurtanın zarını delerek içeri girmeyi başarır. Hemen ardından yumurta tüm girişleri iptal ederek, ikinci bir sperme müsaade etmez. Bundan sonra dışarıdaki diğer spermlerin de bir görevi kalmaz. Oysa spermler kadın vücuduna yabancı hücrelerdir. Genital kanalda iltihap hücreleri bunları yok etmeye çalışır. Bu sırada da çevredeki dokulara zarar verebilir. İşte bu nedenle spermler kadın vücuduna girdikten en fazla 1 hafta sonra doğal olarak yaşlanıp, ölürler. Bu normal bir süreçtir.
Doğal sürecin dışında erken sperm yaşlanmasının en önemli sebepleri hormon eksikliği ve sperm içinde biriken zararlı moleküllerdir. Eksikliğinde sorun çıkaran hormonlar gonadotropinler olarak bilinir, yani testosteron ve FSH. Sperm yüzeyine prolaktin hormonu ya da başka faktörlerin de bağlandığı ve bu şekilde spermin ömrünü uzattığı gösterilmiştir. Prolaktinin sperm için yaşamsal bir faktör (prosurvival) olduğu söylenmekle birlikte henüz tam olarak aydınlatılmamıştır. Prolaktin dışında da böyle yaşamsal faktörler olabilir. Oksidatif stres ise ya ortamda lökosit artımından ya da bu stresi engelleyecek enzimlerin (glutatyon peroksidaz, katalaz, süperoksit dismutaz) eksikliğinden kaynaklanır. Yukarıda bahsettiğimiz bozuk beslenme, düzensiz yaşam, elektromanyetik dalgalar, inmemiş testis, antioksidan eksikliği, enfeksiyon, diyabet, çevresel zararlı maddelere maruziyet, şekli bozuk spermlerin artması gibi faktörler oksidatif stresi ortaya çıkaran başlıca nedenlerdir.
Aslında yukarıdaki faktörlere maruz kalmış ve genetik yapısı hasarlanmış bir spermin erkenden ölmesi iyi bir şeydir. Aksi takdirde, ister doğal yolla ister tüp bebekle olsun yaşlanmış sperm yumurtaya girerse ya döllenme olmaz ya da sağlıksız bir embriyo gelişerek düşükle sonuçlanmaktadır. İşte, daha genetik yapısı bozulmadan önce, spermlerin yaşlanmasına neden olacak faktörleri ortadan kaldırırsak ya da tedavi edersek, sağlıklı bir gebelik elde etmiş oluruz. Bunun için de çocuk sahibi olamayan ya da daha yeni baba olmaya niyetlenen erkeklerin spermlerinde erken yaşlanma riski olup olmadığının ortaya çıkarılması ve uygun tedavilerinin yapılması, koruyucu önlemlerinin alınması çok önemlidir.
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Kaan Aydos