Yedi kişilik bir grup gezgin... Bir seyahat şirketinin ilk kez düzenlediği turda bir araya geldiler. Ve çoğu insanın tereddüt edeceği, kiminin çılgınlık diyebileceği bir rota için yola çıktılar. Amaçları zirve yapmaktı, kolay değil. Kuzey Kutbu'nun en tepesi yani bir anlamda dünyanın en tepe noktasıydı hedefleri. Ve sonunda onlar 90 dereceye ayak bastılar. Tüm dünya nüfusu içinde bu noktaya gelebilenlerin sayısı sadece 20 bin. Dünya nüfusunun 6 milyar olduğu düşünülürse, küçük bir azınlığa dahil oldu bu gezginler.
Kuzey Kutbu'nun en tepesine giden ilk Türk gezginlerine sorularımı art arda sorarken zaman zaman karşımda sanki uzay yolculuğu yapan birileri var gibi davrandığımı hissettim. Ee, öyle her zaman dünyanın en tepesine giden de karşınıza çıkmıyor.
Yedi kişilik grup bu sıra dışı rota için İstanbul Atatürk Havalimanı'ndan Moskova'ya, Moskava'dan Murmansk'a (Kuzey kutup dairesindeki en büyük yerleşim) uçtu. 5.5 saatlik uçak yolculuğu yerini gemi yolculuğuna bıraktı. Murmansk'tan hareket eden gemi kutbun en tepe noktasına dört günde vardı. Türk gezginleri taşıyan gemi bildiğiniz türden değil. Sadece Ruslarda var. Nükleerle çalışan bir buzkıran gemisi. 26 bin 500 ton ağırlığında, buzları kırarak ilerliyor. Gezinin Türkiye çıkışından itibaren 14 gün sürdüğünü de belirtelim.
Çeşitli ülkelerden 123 gezgin varmış gemi Murmansk'tan hareket ettiğinde. Barentz Denizi'nde ilerleyerek önce Rusya'ya ait olan Franz Josef Toprakları'na ulaşmışlar. Franz Josef Toprakları'nda kimi karlar altındaki bir bitkiyi kimi yaz olduğu için tüyleri kahverengileşen kutup tilkilerini kimi morsların kimi türlü türlü kuşların etkisinde kalmış.
Belgeselleri aratmayacak bu doğa parçası ve canlıları, gezginlerin ilk şahit oldukları. Sonrası tam bir macera.
Gemi yolculuğunu çok sevdiklerini anlatıyor gezginler. Etrafta ilginç bir şey olduğunda, mesela bir kutup ayısına rastladıklarında Zaman ve yön kavramının sıfırlandığı yerde Kuzey Kutbu'nda Türk bayrağı gemide anonslar yapılmış. Bu anonsu duyan, fotoğraf makinasını kaptığı gibi güvertede soluğu almış. Ve hepsi ancak belgesellerde görebileceğiniz doğayı fotoğraflamış. Sadece belgesellerde izleyebileceğimiz doğa ve canlılarını çıplak gözle izleme fırsatını kim kaçırmak ister ki?
BUZ ÜZERİNDE BARBEKÜ VE YÜRÜYÜŞ
Tepe noktasına gezegenin en üstüne varış ise tam bir karnaval havasında kutlanmış. Dünyanın en tepesine ayak bakıyorsunuz, kolay mı? Düşünsenize dünya ayaklarınızın altında.
Bu kutlama güvertedeki, sevinç çığlıkları ve havaya zıplamalarla başlamış.
Sonra buzulların üzerinde devam etmiş. Yaklaşık altı saatlik buzul üzerindeki etkinliklerde önce barbeküyle yemek ziyafeti çekilmiş.
Sonrasında yürüyüş... 1.5 kilometrelik yürüyüşün kolay olmadığını, bir saatte yapıldığını ancak bunun eşsiz bir deneyim olduğunu anlatıyor gezginler... Tabii bu sevinç, tepe noktasına Türk Bayrağı'nın dikilmesiyle taçlandırılmış. Türk bayrağının ardından kimi tuttuğu takımının kimi mezun olduğu okulun kimi işyerinin flamasını da dikmiş dünyanın tepesine... Tabii ki bu unutulmaz deneyimin bir de bedeli var... 25 bin dolar... Bu önemli hatırlatmayı da yaptıktan sonra işte cesur gezginlerin o deneyimleri...
BİR TEK GEMİ BİLE GÖRMEDİK
Turu düzenleyen ve Türk grubunun lideri Fest Travel Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Pekin de gezgin duayen olarak bu seyahatini zirve olarak nitelendiriyor. Pekin, bugüne kadar 81 dereceye kadar ve Grönland'a gittiğini ancak 90 dereceye ilk kez gittiğini belirterek, "'Kuzey Kutbu'na gittim' dendiği zaman önemli olan en tepeye dünyanın en kuzeyindeki noktaya gidilip gidilmediğidir. Orada iki şey çok mağrurdu; biri kutup ayısı diğeri nükleerle çalışan buzkıran gemisi" diyor.
Pekin, şöyle devam ediyor: "90 dereceye ayak basana kadar insanoğlu yüzyıllardır neler harcamış, kaşifler ne sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlar, tüm bunları sadece oraya varabilmek için yapmışlar. Ki gemilerle bir yere kadar sonra köpekli kızaklarla tamamlamışlar. Buraya en son 40 yıl önce ilk kez bir gemiyle varılmış. Yani o kadar geç bir zaman. 4 bin 700 km gidip geldik gemiyle. Ne giderken ne dönerken Allah'ın bir kulunu ya da bir tek gemi bile görmedik. Yani dünyayla bağınız kopuyor. Kimse cep telefonuyla oynamıyor ve dört dörtlük bir elektronik detoks gezisi oluyor. Yanımda uzay telefonu vardı. Gezginlerimiz tam tepe noktada yakınlarını arayarak duygularını sevinçlerini paylaştılar. Enlem ve boylamların noktaya dönüştüğü bu noktada zaman kavramı yok. Kimi takımının bayrağını dikti. Tüm bunların parasal değeri olmaz diye düşünüyorum."
UÇAN BALİNA GÖRDÜM AMA...
Salih Ali Durul (Süreç danışmanı-52)
Bugüne kadar 60 ülkeye gitmiş. "Gezdikçe insan zenginleşiyor" diyor Salih Ali Durul. Dünyanın tepesine gitmek bir çocukluk hayaliymiş, fırsatını bulunca da tereddüt etmeden gitmeye karar vermiş. Ufak ufak biriktirdiği bir miktar parası ve ileriye dönük borçlanmayla seyahatin maddi kısmını karşılamış. "Ben de paramı böyle kullanıyorum" diye açıklıyor durumu Durul. "Bu kadar yer gezdim, çeşitli coğrafyalar gördüm. Ancak dünya küresine ya da atlasa baktığımda sadece kutup yani sonsuz buzlu olan bu coğrafya gözümde canlanıyor" diye anlatıyor hislerini.
"Sürekli manzara seyrede seyrede ilerledik. O nedenle günümün çoğunluğunu güvertede geçirdim. Zaten bunun gecesi yoktu. Çok çekim yaptım. Bir gemidesiniz, üzerinizde teknolojik elbiseler var... Yani iyi koşullarda seyahat ediyorsunuz. Ama tüm bunlara rağmen çevreye baktığımda evrenin ne kadar vahşi olduğunu hissedebilmek çok heyecan vericiydi. Mesela tek gören benim, okyanusu geçerken deniz üzerinde uçan balina gördüm. İspatlamam mümkün değil ama üç dört saniyeyle gördüm. Geminin gösterdiği kutup ayılarının haricinde yolcu olarak kendi kutup ayım diyebileceğim iki kutup ayısı gördüm. Bunlar müthişti. Zaten 81 derece paralelinden sonra hiç kara parçası görmedik. Sonsuz bir beyazlık. Yaz olduğu için güvertede kalabiliyordum. Sıcaklık -1 ya da -2 dereceydi. Rüzgar estiği zaman çok soğuk oluyordu."
Durul dünyanın en tepesinde hissettiklerini ise, "O noktaya ayak bastığınızda her şey altınızda kalıyor. Ve hangi saat diliminde olduğunuzu bile bilmiyorsunuz. Bütün referanslar orada değişiyor" diye anlatıyor. Durul biraz da hayıflanarak, Türk grubu arasında cesaret eden olmadığını ama diğer gezginler arasında tam 90 derecede denize girenlerin olduğunu da sözlerine ekliyor. Durul Fenerbahçe bayrağını da dünyanın tepesine dikmeyi de ihmal etmemiş.
ÖLMEDEN ÖNCE GÖRDÜM
Ayşe Işıklı (Beslenme uzmanı-62)
80 ülkeyi gezdikten sonra ilk sıraya koyduğu Sibirya'nın, kutup seyahatiyle ikinci sıraya düştüğünü belirterek sözlerine başlıyor Işıklı. Seyahat öncesi bir endişe hissetmediğini aksine heyecanlandığını anlatıyor: "Belki hastalanırsam diye endişelenebilirsiniz. Ama bu her zaman her yerde başınıza gelebilir. "
Özel hazırlıklarının sadece kıyafet konusunda olduğunu, gemiden dışarıda giymeleri için kırmızı parka hediye edildiğini, buzul üzerinde yürümeleri için özel çizmeler verildiğini anlatıyor: "Özellikle kutup noktasına varış aşamasında "Şimdi 87, şimdi 88 derecedeyiz" anonslarıyla kalbiniz yerinden çıkacak gibi çarpıyor. 90 dereceye vardığımızda ise güvertede toplandık. Herkes birbirine sarıldı, zıpladı, kutladı. Yeni yıla girmiş gibi bir durum oldu. O anda çok heyecanlandım, çocuk gibi sevindim. Zıp zıp zıplamaya başladım. Bütün gezginler, el ele tutuştuk daire oluşturduk, sevgi ve barış dairesi. İyi ki gittik gördük bu duyguları yaşadık. Her taraf bembeyaz... Ucu bucağı görünmüyor. Beyaz bir çöldesiniz. Buzul üzerinde yemek yemek ve yürümek anlatılmaz yaşanır. Dünyanın en tepesinde yürüyorum ya da dünya ayağımızın altında." Ayşe Işıklı, gezi maliyeti için de "Bir çantaya 20 bin dolar veren de var böyle bir geziye harcayan da. Çünkü buraya, yaşadığım müddetçe bir kez gideceğim. Belki yarın öleceğim. Ölmeden evvel Kuzey Kutbu'nu, dünyanın tepesini de gördüm..." diyor.
ÜÇ BEŞ SANİYEDE DÜNYA
Levent Işıklı (Emekli doktor-63)
Işıklı çifti gezi için özel bir hazırlık yapmamış. Sadece kullandıkları ilaçları yanlarına almışlar. Zaten gemide helikopter ve doktor varmış. Levent Işıklı "Sivrisinekkovar almadık" diye espriyi patlatıyor tam bu noktada. Işıklı, ilk kutup ayısını gördüklerinde gezideki ilk beklentilerinin gerçekleştiğini söylüyor. Işıklı bu macerayı "Benim için muadili olmayan tek gezi" diye özetliyor. Gerekçelerini ise şöyle sıralıyor:
"Çünkü Paris olmazsa Roma olur, Londra olmazsa New York olur. Fiilen oraya gitmek zamanın kaşiflerini simüle eder gibi buzları kırarak gitmek ve sonunda o noktaya ulaşmak çok ayrıcalıklı. Düşünsenize dünyanın tam tepesindeyiz. Bu noktada yeni yıla girer gibi iyi dilek ve temennilerde bulunduk. Enlem ve boylamlar birleştiği için ne zaman ne de yön kavramı var. Nereye baksanız ya da dönseniz güney. Saat kaçta oraya vardınız derseniz orada saat kavramı ortadan kalktığı için yanıt veremiyoruz. Güzel anılar, deneyimler biriktirdik; tepe noktasına dikilen tabelanın etrafını dolaşarak üç beş saniyede dünya turu yaptık. Yine bu noktada gezi liderimiz Faruk Pekin'in yanındaki uzay telefonuyla annemle konuştum. Telefonlar çekmiyor, konuşulmuyor ama telefonlarla fotoğraf çekildi. Tüm bunlar çok enteresan bir his. Bir buzkıranlarla hakiki keşif rotasını takip etmek ise ayrı bir haz."
Levent Işıklı, gemide sıkılmaya fırsat olmadığını şu sözlerle anlattı: "Her gün Kuzey Kutup Bölgesi faunası, florası hakkında uzmanlarca bilgilendirildik. Çeşitli ülkelerden arkadaşlarımız oldu. Aynı sofrayı paylaştık. Geminin içinde canlı müzik barı, kütüphane ve spor salonu da var. "
GİTMEDİĞİMİZ BİR KUTUP KALMIŞTI
Deniz Aksu (Jeoloji mühendisi-Sanayici- 65)
Aksu da, grup arkadaşları gibi onlarca ülkeyi keşfetmiş, görmüş. "Gezmek benim için yaşamak ve öğrenmek" diyor. Eşi Hasan Aksu'yu da ikna etmiş ve birlikte kutup serüvenine katılmışlar. Gemide sıkılabileceğini düşünmüş ancak aktiviteler sayesinde düşündüğü gibi olmamış. Aksu, "İsterseniz sanat kursuna isterseniz fotoğrafçılık kursuna katılabiliyorsunuz. Yeni dostluklar ediniyorsunuz. Bol bol okuyabiliyor ya da uyuyabiliyorsunuz. Banyosu olan yaklaşık 20 metrekarelik odalarımız vardı. Beş çayları da çok güzeldi " diyor gülerek.
Kutuplara yaklaşırken ve tepe noktasındaki manzarayı ise şöyle anlatıyor Aksu: "Her taraf gri, beyaz ve bebek mavi tonları. Özellikle buzların yarıldığı noktalar mavinin çeşitli tonlarını sunuyor size. Canlılar, özellikle kutup ayıları muhteşemdi. İlk karşılaştığımız kutup ayısı çok ilginçti; anne ve yavrusu bizi gördü ve koşa koşa yanaşmaya başladılar. Artık bizi konserve diye mi algıladılar bilmiyorum ama bize karşı böğürdüler. Balinanın su fışkırtmasını, çeşitli kuşları gördüm yolculuk süresince. Yaz dönemi olduğu için tüyleri kahverengiye dönük kutup tilkilerini gördük. Hepsi müthişti."
Tüm izlenimleri ve gördükleri karşısında kendilerini kaşif ya da belgeselci gibi hissettiklerini anlatan Aksu geminin nükleer enerjiyle çalışmasını, makine dairesini ve Franz Jozef Toprakları'ndaki çalışma istasyonlarını anlata anlata bitiremiyor.
Aksu tepe noktasını ise şöyle anlatıyor: "Dünyanın en tepesindesiniz. Müthiş bir dinginlik, tertemiz soğuk bir hava. Ama ciğerlerinizi yakmıyor. Gemideki diğer kişiler bile size kalabalık geliyor. Doğaya bakıyorsunuz ve bu nasıl muazzam bir şeydir, nasıl güzel bir dünyadır diyorsunuz. Deniz Aksu yanında mayo olmadığı için denize girememiş, hâlâ pişmanlık duyduğunu söylüyor.
Deniz-Hasan Aksu çifti de firmalarının bayrağını dünyanın tepesine dikmiş. Buradaki bir fotoğraflarını 'Gitmediğimiz bir kutup kalmıştı' cümlesiyle yılbaşı kartı olarak kullanacakmış çift. Aksu bu seyahat için "Yaşla falan da ilgisi yok. İstemek önemli. Sağlığınız yerindeyse her yere gidersiniz" diyor.