2001 A Milli Basketbol Takımı kadrosunda forma giyen Hidayet Türkoğlu, Haluk Yıldırım, Hüseyin Beşok, Ömer Onan, Kerem Tunçeri ve Ufuk Sarıca artık Türk basketbolunu yönetiyor. Rexona'nın A Milli Erkek Basketbol takımına sponsor olması şerefine biraraya gelen altı adam, bir dönemin efsane basketbol oyuncuları... Bir zamanlar A Milli takım kamplarında kendi aralarında konuştukları, hayalini kurdukları bir şeydi federasyonda görev almak. Basketbola katkı sağlamak, gelecek nesillere faydalı olmak hep akıllarındaydı... Yıllar önce kurulan bu hayal bugün gerçek oldu. 30'lu yaşlarının başlarına gelince, bir zamanlar kamp arkadaşı olan ekip şimdi basketbolun beyin takımı.
Altı adamı Sabah Pazar için biraraya getirmek epey meşakatli oldu... İlk olarak Hidayet Türkoğlu ile bir araya geldim. Bir kafede buluştuk. Yan masada iki koruma, yönetim kurulu üyeleri, federasyon görevlileri derken kafedeki herkes bizden gibiydi... Hidayet Türkoğlu ile sohbete başladık ama başkan olmanın verdiği ağırlığı üzerinden atması için bir süre geçmesi gerekti. Bir süre sohbet ettikten sonra, hepimizin bildiği Hido oldu...
Ömer Onan ve Kerem Tunçeri, Hidayet Türkoğlu'na göre daha rahattı... Ufuk Sarıca, Haluk Yıldırım ve Hüseyin Beşok'la sohbetimiz bol kahkahalıydı... Çünkü onlar ekibe dair tüyolar verdi...
Kaptan Sarıca, 40 gün sonraki Avrupa Şampiyonası için heyecanlıydı ama bir o kadar da temkinli... Altı adamın altısında da birbirlerini yıllardır tanıyor olmanın verdiği bir rahatlık vardı... Umarım başarı da böyle rahat gelir...
HİDAYET TÜRKOĞLU/ TBF Başkanı
- En son elinize ne zaman basket topu aldınız?
- Bir sene olmuştur. Özlemiyor değilim ama yeni bir sayfa açmam gerekiyordu.
- Milli duyguları güçlü birisiniz. NBA'de görev aldığınız dönemde de Türkiye ile bağınız hiç kopmadı. Milli takım size ne ifade ediyor?
- Arkadaşlarımla da konuşuyoruz, bu kelimelerle ifade edilebilen bir duygu değil. Milli takım adına bir şeyler yapıyor olmak içimizde hissettiğimiz bir şey. O forma giyildikten sonra farklı biri oluyorsunuz, bir sorumluluk her şeyden önce. Ve o duygular insanı performans anlamında da etkiliyor, yapabileceğinizin en iyisini yapar hale geliyorsunuz. Tüm o mücadele boyunca seni destekleyenler, sevenler, seninle birlikte olanlarla kenetleniyorsun. Sonunda başarı da geliyorsa, onun keyfi apayrı.
- Şimdi etrafında korumaları olan, takım elbiseli adamlarla toplantılar yapan, daha 'ağır' birisiniz... Geçiş kolay oldu mu?
- Bunlar tedbir amaçlı olan şeyler. Önemli olan insanın kendisidir, içidir. O değişmediği sürece, bunlar sadece kamuflaj. Ben sporcuyken nasılsam öyleyim. Herkese aynı şekilde, aynı samimiyette davranmaya çalışıyorum. İşim biraz daha zorlaştı. Sorumluluk arttı, ister istemez onun bir yükü var ama Türk basketboluna katkıda bulunmak hep hayalimdi. Bu nedenle o yük ağır gelmiyor.
- Türk basketbolunun, eski ve önemli basketbol oyuncularına emanet edilmesi bir avantaj mı?
- Ekipteki arkadaşlarımın çoğu Türk basketboluna hizmet etmiş insanlar. Bu tecrübelerini bizimle paylaşmaları Türk basketbolunun yararınadır. Kulüplerle diyalog aşamasında, bu işi bilen insanlarla muhatap olunduğunda işler daha iyi yürüyor. Bizim federasyonumuz Türkiye'nin en başarılı federasyonudur. Hem sportif hem de yönetimsel anlamda. Biz bunu devam ettirmeyi düşünüyoruz. Ekibimize katılacak olan kişiler olacaktır, bunlar da yine basketbolun içinden insanlar olacaktır.
- Milli takım ekibi oluşturulurken neye dikkat edildi?
- Başımızda antrenör olarak Ufuk Sarıca var. Antenör olarak son yıllarda kendisini çok geliştirmiş biri. Bu takımın başında olmayı da sonuna kadar hak eden biri. Sonuçta güvendiğimiz birine bu işi teslim ediyoruz. Oyuncular açısından bakacak olursak, bir jenerasyon geçişi yaşıyoruz. Geleceğe dönük adımlar atmamız gerekiyor. Eylül ayında ülkemizin gurur duyacağı bir takım sahaya çıkacak.
- Şimdiki oyunculara bakıp, kendi dönemlerinizi "Ahhh" çekerek hatırladığınız oluyor mu?
- Bizim dönemimizde ekmek aslanın ağzındaydı. İnanılmaz mücadeleler verdik belli bir noktaya gelebilmek için. En başta okuldan fedakârlık ettik. Okul mu, basketbol mu? diye yol ayrımına geldik. Basketbolu tercih etmek zorunda kaldık. NBA'e giderken maddi anlamda yaptığımız fedakârlıklar oldu. Bizim zamanımızda bunlar yaşadığımız zorluklardı. Şu anki jenerasyonun imkânları daha farklı.
- Eskiden sizler ailelerinizden bağımsız birer başarı hikâyesi yazdınız. Şimdilerde aileler işin göbeğinde...
- Profesyonel bir sporcunun ailesi, o gencin spor yaşamından ne kadar uzak durursa o kadar başarılı olur. Mesela benim, Ömer Onan'ın, Hüseyin Beşok'un aileleri antrenörümüzün bile ismini bilmezdi. Bir Aydın Örs'ü bilirlerdi o kadar... Eski tabirle bizi "Eti senin kemiği benim" diyerek teslim ettiler. Şimdiki veliler daha müdahil. Bu da sporcuyu olumsuz anlamda etkiliyor. Çünkü spor sadece sağlık anlamında değil, çocukların gelişimi açısından da önemli. Kültür, özgüven, sorumluluk hep spor sayesinde aşılanıyor. Bu aşamada çok müdahil bir veli profili bu unsurların gelişmesine de engel oluyor.
ÖMER ONAN/ TBF Genel Koordinatörü
Yarım ekmek kavurma yerken A Milli Takım hayali kurardık
- Böyle bir kadro hergün bir araya geliyorsunuz... Bir basket maçı yapmak geçmiyor mu içinizden?
- Öyle yoğun bir işin içine girdik ki elimize top olacak zamanımız olmuyor. Eski günleri yad etmek için böyle de bir kadro varken, bir maç şahane olurdu... İşler biraz hafiflesin neden olmasın?
- Birbirini bu kadar küçük yaştan beri tanıyan sporcularısınız. Bugünleri hayal eder miydiniz?
- Biz Hidayet'le 15 yaşımızda, Efes Pilsen'in altyapısındaydık. Hiçbirimiz çok varlıklı ailelerden gelmiyorduk. Hayallerimiz vardı, yeteneğimiz vardı ve mücadele ediyorduk. O zamandan beri birlikteyiz. Bu ekip içinde aynı takımda oynayanlar, karşılıklı oynayanlar var... Milli takım kamplarında güzel anlar yaşadık. Birlikteydik, gülerdik, eğlenirdik. 15 yaşındayken tek hayalimiz oynadığımız takımın A takımına çıkmaktı. Oralara geldikten sonra, hepimiz belli bir seviyeye ulaştık. 30'lara geldiğimizde, Hidayet'le bir milli takım kampında 'Federasyonu alsak neler değiştirebiliriz, bu çocukların daha iyi yetişmesi için neler yapabiliriz?' diye düşünmeye başladık. 15 yaşındayken federasyon en son hayaldi. İdman bitip de yarım ekmek kavurma yerken, en büyük hayalimiz A milli takıma gidebilecek miyizdi... (gülüyor).
- Zor koşullarda yetişmek sporda başarıyı daha kolay mı getiriyor?
- Yüzde yüz. Bir amaç için geliyorsunuz. Her şeyi olan bir çocuğun masadaki pastadan bir dilim almak için savaşmasına gerek yok. Nasılsa o ona gelir. Bizler için öyle değildi. Başarılı olmuş isimlere bakın, çok zengin ve varlıklı aileden gelen çocuk çok azdır. Çünkü çok zor şeyler yaşıyorsunuz, zor şartlar altında büyüyorsunuz. 15 yaşımda lojmanda kalmaya başladım üç çocukla birlikte, İstanbul gibi bir yerde. Ailem Mersin'deydi. O şartlar altında en kolay şey antrenman yapmaktı. Antrenmandan sonra geliyorsun, çamaşırı var, yemeği var... Bu işlerle uğraşmak zor. Çok küçük yaşta hayata atılıyorsunuz, kabuğunuz küçük yaşta sertleşmeye başlıyor. O mücadeleye alıştığınızda karakteriniz oluyor. Sahada belki de bu yüzden savaşan bir oyuncuydum. Bizim zamanımız çok daha güzeldi sanki, çok daha mutluyduk. Şimdiki çocukların kendilerine dönük bir dünyaları var. Sosyal medya yüzünden bireyselleşiyorlar.
UFUK SARICA / HALUK YILDIRIM / HÜSEYİN BEŞOK
Gencecik çocuklardık, şimdi takım bize emanet
- 12 Dev Adam efsanesini yeniden yazmanız bekleniyor... Hazır mısınız?
- Ufuk Sarıca: Hemen hemen aynı jenerasyonuz biz. Aynı milli takım formasını giydik. Şimdi başka bir düzenin içinde yine birlikte görev alıyoruz. Kulüpler bazında çok önemli bir ivme yakalandı basketbol adına. 12 Dev Adam ayrı bir takımdı. Böyle özel takımlar futbolda da basketbolda da zaman zaman oluyor. Belli takımlar geliyor, belli süreleri yaşıyorlar. O takımların zamanı dolunca yenilemek gerekiyor. Şimdi yeni bir jenerasyon yaratmak gerekiyor. Yeni bir başarıyla taçlandırmak gerekiyor.
- Bu ekipteki kişileri nasıl tanımlarsınız?
- U.S: Karakterlere göre şekillendi görevler. Mesela ben basketbolun yöneticilik tarafında değil, koçluk tarafında kalmak istiyordum. Haluk Yıldırım ve Hüseyin daha farklı düşündüler.
- Hüseyin Beşok: Haluk Yıldırım sakin, Ömer Onan heyecanlı, aktif, deli dolu, Hidayet Türkoğlu başarılı...
- U.S: Hüseyin Beşok stratejist, planlı...
- H.B: Ufuk hırslı, lider, başarıya aç... Kaptan basketi erken bıraktığı için başarıya aç bir hali var. Kerem yakışıklı (gülüyorlar)...
- Bir arada olmanız sizi de heyecanlandırdı mı?
- Haluk Yıldırım: Baktığınızda 15-16 yaşımızdan beri arkadaşız. Ufuk'la ve Hüseyin'le hayatımız birlikte geçti, içli dışlıyız. Yeni bir ekibiz. Hepimiz basketbolu bıraktıktan sonra katkı sağlayabileceğimiz işler yapmak istedik. Yeni yöneticileriz, bu işe yeni başladık ama önemli tecrübelere sahip olduğumuzu düşünüyorum.
- U.S: Bu dört-beş yıllık bir proje. 2019 Dünya Kupası ve hiç katılamadığımız 2020 olimpiyatları bizim ana hedeflerimiz. Elbette 40 gün sonra ülkemizde yapılacak turnuva da çok önemli. Bir ekol yaratmamız gerekiyor. Bu da iki-üç senelik bir süreç.
- Kamp arkadaşlığının birbirine kenetleyen bir özelliği var mı?
- U.S: Çoğu şeyi beraber yaşıyorsun, kazanımları, üzüntüleri, deneyimleri... Bu durum da çok özel. Gencecik çocuklardık, büyüdük, ülkemizin takımı bize emanet. Bu durum kadar özeli yok. Milli takımda görev almak çok değerli. Milli takım özveri gerektirir. Herkes tatildeyken, yoğun bir sezonun ardından sabah akşam antrenman yapmayı gerektirir. Zor bir iş sporculuk. Ama buraya gelip, antrenmanlar başladığında milli duygularla harekete geçiyorsunuz.
- H.Y: Buradaki herkesin hikayesi özel. Hüseyin İzmir'den, Ömer Mersin'den, ben Adana'dan geldim, Ufuk İstanbul'dan, Hidayet'in ayrı bir hikayesi var. Hepimizin ortak noktası basketbol. Bu ülkenin çocuklarıyız biz...
2001 yılında Türkiye'nin gönlünü fetheden kadro.
KEREM TUNÇERİ/ Milli Takımlar Menajeri
Herkesin gözü bizde, farkındayız!
"Çok eski arkadaşların bir araya gelip, bir yeri yönettiği federasyon dünyada bilmiyorum. Biz zamanında hepimiz aynı takımda oynama imkanı bulduk. Şimdi geldiğimiz nokta da bizi mutlu ediyor. 2001 Milli Takımı'nda biraradaydık, şimdi yönetici olmak nasip oldu. Bunlar hep hayali kurulan şeylerdi. Daha ufakken bile basketbolu bıraktıktan sonra, "Neler yaparız, nasıl katkı sağlarız" diye düşünüyorduk, kendi aramızda konuşuyorduk. Hidayet'in başkan olmasından sonra hayal gerçek oldu, güzel bir ekip oluştu. Ardından Ufuk Sarıca antrenörümüz oldu. O da abimizdi zamanında. Ufuk Sarıca'nın imza töreninde çok güzel bir görüntü vardı. Baktığınız zaman hepimiz hem bireysel olarak, hem de takımlarımızda büyük başarılara imza atarak buraya geldik. Şimdi de basketbolu yönetiyoruz, elimizden geldiği kadarıyla bir yerlere getirmeye çalışacağız. Herkesin gözü bizde farkındayız! Hidayet ve ben ilkokuldan sıra arkadaşıyız, Ömer lisede geldi. Onlar Efes Pilsen'de, ben Galatasaray'da oynuyordum. Kulüp takımı olarak aramızda çok tatlı bir rekabet vardı ve maç sonraları okulda laf sokmalar oluyordu. Ama tüm yaz milli takımda bir arada oluyorduk ve yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Geldiğimiz nokta duygulandırıcı. Kapılar kapanınca eski samimiyetimizdeyiz ama dışarda Hidayet Başkan tadında takılıyoruz." (gülüyor)