6 Temmuz 1933 tarihi birçok insan için bir şey ifade etmeyebilir. Ama bu tarih Türkiye'nin zorda kalan insanlara yardım etme geleneğinde önemli bir milat noktası. O gün yapılan bir anlaşma ile Nazi Almanyası'nda yaşama ve çalışma şansı kalmayan, hatta toplama kaplarına gitme ihtimali olan bilim adamlarının Türkiye'ye gelmesinin önü açılır. Çoktan unutulan, Türkiye'nin bu cesur insani hamlesinin 84. yıldönümünde bir hafıza tazelemek istedik. Bu olayın ve Türkiye'ye sığınan Almanların hikayelerinin peşine düştük. Maalesef onların hikayeleri çoktan unutulmuş.
Bu konuyla ilgili araştırmacı yazar Kemal Yalçın'ın Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan Haymatlos-Dünya Bizim Vatanımız kitabı konuyla ilgili ulaşılabilir ender nitelikli yayınlardan (Az sayıdaki diğer yayınların maalesef baskısı bitmiş). Almanya'da yaşayan Kemal Yalçın ile 1933'te Türkiye'ye gelen Alman bilim insanlarıyla diğer Almanların hikayelerini konuştuk. Yalçın hem onların hikayesini ve Türkiye'ye olan sevgilerini hem de Federal Almanya'nın Ankara'da nasıl temellerinin atıldığını anlattı.
- Unutulmuş bir tarih sayfası 2. Dünya Savaşı öncesi Türkiye'nin Alman bilim insanlarına kucak açması. Nedir bu olayın aslı astarı?
- Almanya'da 1930'larda Türkiye'ye gelen mülteci Alman bilim insanlarıyla ilgili birkaç söz vardır. İlki '1933-1945 arasında Almanya'nın en özgür üniversitesi İstanbul Üniversitesi'dir.' Bir diğeri 'Alman bilimi 1933-1945 döneminde İstanbul Üniversitesi'nde kurtulmuş.' Sonuncusu ise 'Federal Almanya Cumhuriyeti de Ankara'da kurulmuştur.' Haymatlos Almanlarla ya da mülteci Alman bilim insanlarıyla ilgili konularla ilgilenenlerin karşısına bu iki söz, ki bir gerçeği ifade eder, daima çıkar.
- Bu sözlerin dayandığı gerçeklik nedir?
- Hitler 27 Şubat 1933 akşamı Alman Parlamentosu'nu yaktırdı. Yangından bir gün sonra da, Alman anayasasının kaldırıldığını ilan etti. İlk iş olarak da Alman üniversitelerinde kendisine karşı ne kadar bilim adamı varsa, görevden aldı. Arkasından başka uygulamalar geldi.
- Hangi ülkelere gidebilme seçenekleri vardı?
- Çok seçenekleri yoktu. Hollanda Hitler faşizminin ayakları altındaydı. Fransa kabul etmiyordu. ABD ve Kanada çok uzaktaydı. Tek seçenek Türkiye idi. Bu tarihi dönüm noktasında Türkiye üniversite reformuna hazırlanıyordu ve 1 Ağustos 1933'te İstanbul Üniversitesi açıldı. Fakat bu üniversitede bölüm başkanlıkları yapacak ordinaryüs profesörler yoktu. Tam bu noktada Türkiye, Zürih'te kurulan, Alman Bilim Adamları İçin Dayanışma Merkezi aracılığı ile bu bilim insanlarından İstanbul Üniversitesi'nde bölüm başkanı olması düşünülenleri Türkiye'ye davet etti. Bu insanlar toplama kampına gönderileceklerdi, ki gönderilenler de oldu. O bilim insanlarının Türkiye'ye gelmesi Alman biliminin kurtulmasını da sağladı. Bunun için 'Alman bilimi İstanbul Üniversitesi'nde kurtuldu' denir.
Cornelius Bischoff ile Kemal Yalçın.
- Peki 'Federal Almanya Ankara'da kuruldu' sözü denen kullanılır?
- Türkiye'ye gelen Alman bilim insanları arasında iki önemli isim var. İlki Frankfurt Üniversitesi'nden hukukçu ordinaryüs profesör Ernst Eduard Hirsch. İkinci isim ise 1933'e kadar Almanya'da Sosyal Demokrat Parti'de milletvekilliği yapan Prof. Ernst Reuter. 12 yıl Türkiye'de kaldı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin yapılandırılmasında önemli katkılar sundu. Ayrıca 1943'te altı Alman profesörle birlikte Alman Özgürlük Birliği adlı gizli bir örgüt kurdu. Bu örgüt Hitler faşizmi yıkılınca Almanya'yı nasıl kuracağız, programı ne olacak diye Ne Olmalı adlı bir programı Ankara'da yazdı. Daha sonra bu program dünyaya yayılmış diğer Alman bilim insanlarına gönderildi. 1945'te Reuter Berlin'e döndü ve Berlin Belediye Başkanı seçildi. O program bir kılavuz oldu. Bunun için "Federal Almanya Ankara'da kuruldu" deniyor.
- Türkiye'nin bu insanlara kucak açmasındaki öncelik, kendi üniversite reformunu sağlayacak insan gücüne olan ihtiyaç mıydı?
- Bu bilim insanlarının Türkiye'ye çağırılmasındaki birinci öncelik tamamen zor durumdaki insanlara yardım etme güdüsüydü. Çünkü onların Türkiye'ye gelmesi demek Hitler'in Türkiye'ye dikkat kesilmesi anlamına geliyordu. Ama Atatürk bu riski aldı. Hatta Hitler "Bu bilim adamlarını kovun biz size daha iyilerini gönderelim" teklifinde bulundu. O zaman İsmet İnönü "Bizim profesörlerimiz bize yeter" diyerek bu teklifi savuşturdu. Böylece Türkiye o yıllarda dünyanın da saygınlığını kazandı. Einstein'ın Atatürk'e mektup yazması da bu yüzdendir.
- O mektup çok tartışılır nedir meselenin özü?
- Mektubu Einstein'ın direkt Atatürk'e yazmadığı söylenir. Einstein Almanya dışındaki Yahudilere Yardım Merkezi'nin onursal başkanıydı. İmzasını attığı bir mektubun ondan habersiz gönderilmiş olması düşünülebilir mi? Doğrudan doğruya Atatürk'e hitaben yazılmış bir mektuptur o. 17 Eylül 1933'te Türkiye'ye gelir bu mektup. Mektupta 40 bilim insanının Türkiye'ye sığınması istenir. Atatürk ise emir verir. Kadrolara bakılır. Zaten üniversitede kadrolar Alman bilim insanlarıyla oluşturulduğu için yeni kadro açılamaz. Ama Einstein Türkiye'ye davet edilir. Bu mektubun cevabı daha gelmeden Amerikalılar Einstein'ı ülkelerine götürür. Mektup hadisesinin özü budur.
- Ne kadar bilim insanı geldi
- 3100 bilim insanı Nazi Almanyası'nda
işten atıldı. Bunların yaklaşık 600-
700 civarı Türkiye'ye geldi. Bazı dönemlerde
bu sayı 1000'e kadar çıktı.
- Sadece bilim insanları sığınmadı başkaları da var diyorsunuz.
- Yahudi kökenli ya da politik görüşü nedeniyle Nazilerin zulmüne uğrayan Almanlar da Türkiye'ye sığındı. Çünkü savaşa girmeyen Türkiye'ye gitmek kurtuluş demekti. 2 Ağustos 1944'te Türkiye Almanya'ya savaş ilan edene kadar pek çok Alman geldi. Bu savaş ilanı yapılınca Türkiye'de bulunan bütün Almanların ülkeyi terk etmesi istendi. Diplomat ve ajanlar geri döndü. Diğerleri ise sığınmacılardı. Onlar gitmek istemedi. Aynı gün Naziler bu insanları Alman vatandaşlığından attılar. Türkiye de bunun üzerine bu insanlara vatansız anlamına gelen haymatlos pasaportu verdi. Bizim güvencemiz altında yaşayacaksınız denildi. Bu insanlar Çorum, Kırşehir ve Yozgat'a yerleştirilip enterne edildi.
- Görüştüğünüz Cornelius Bischoff onlardan biri galiba.
- Evet, haymatlos Almanlardan biri de Cornelius Bischoff ve ailesidir. Ben onunla yüz yüze konuşup hikayesini dinledim. Cornelius Çorum'da Türkçe'yi öğrendi. Almanya'ya dönünce orada ilk dönerci dükkanını açtı. Sonra Yaşar Kemal'in romanlarını Almancaya çevirdi. İlk çevirdiği roman da İnce Memed'dir. Yaşar Kemal de hep ondan saygıyla bahsetti.
OĞLUNUN ADINI ENVER TANDOĞAN KOYDU
"Ordinaryüs profesör Ernst Eduard Hirsch'in Türkiye'de yaptıkları çok önemlidir. İstanbul ve Ankara hukuk fakültelerinin kurulmasına öncülük etti. Türkçe öğrenip altı ay sonra derslerini Türkçe vermeye başladı. 1944'te Türk vatandaşı oldu. Üniversite özerkliği kanunu, telif hakları kanunu hazırladı. Sosyal Sigortalar Kanunu yaptı. Fakat anayasamıza yaptığı bir büyük katkı vardır. Şimdi yürürlükte olan anayasanın 'Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir' maddesi Hirsch'in önerisiyle değiştirildi. Hirsch daha sonra çok ısrar edilmesi üzerine Berlin'e gitse de Hür Alman Üniversitesi'nin kurucu rektörü olsa da Alman vatandaşlığına hiç geçmedi ve hep Türk vatandaşı olarak kaldı. Türkiye'yi anavatanı olarak gördü. Hatta Ankara'da doğan oğluna da Enver Tandoğan adını verdi."
TOPLAMA KAMPINDAN TÜRKİYE'YE
"6 Temmuz 1933'te Ankara'da Alman bilim insanlarıyla Türkiye arasında iki anlaşma yapıldı. İlki açık, resmi anlaşmaydı. Bu anlaşma Alman bilim insanlarının özlük haklarını belirliyordu. İkincisi ve daha önemli olan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki saygınlığını artıran ise gizli bir anlaşmaydı. Bu gizli anlaşmaya göre Türkiye ile iş anlaşması yapmış olan Alman bilim insanları, Almanya'da toplama kampındaysa, toplama kampından, hapisteyse hapisten kurtarılıp Türkiye'ye getirilecekti. Bu anlaşma uygulandı. Mesela İstanbul Üniversitesi Dişçilik Fakültesi'nin kurucularından olan Alfred Kantorowicz, Atatürk'ün özel isteği ve çabası ile toplama kampından çıkarılıp Türkiye'ye getirildi. Kiminin de kamplarda bulunan yakınları kurtarıldı."
TBMM'Yİ BİR ALMAN İNŞA ETTİ
"Mimar Clemens Holzmeister de bir sığınmacıydı. 1927'da Türkiye'ye gelip Ankara'da Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanlığı, Çankaya Köşkü ve kimi bakanlık binalarını yapan ve Ankara'nın baş mimarı olarak anılan Holzmeister, Nazilerin işine son verilmesi sonrasında Türkiye'ye sığındı ve 1953'e kadar Türkiye'de yaşadı. Bugün hâlâ kullanılan TBMM'nin binasını o yaptı. Yine diğer önemli mimar Bruno Taut'tur. Birçok mimari projeyi hayata geçirdi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi en önemli mirasıdır bizim için. 1938'de öldü ve mezarı da Edirnekapı Şehitliği'ndedir."
KUŞ CENNETİ'Nİ KEŞFETTİ
"Türkiye'yi anayurdu kabul edenlerden biri de zooloji profesörü Curt Kosswig'dir. Anadolu'yu karış karış gezdi. Manyas Kuş Cenneti'ni keşfetti ve ulusal park ilan edilmesini sağladı. 'Rüyalarımı bile Türkçe görüyorum' diyen Kosswig de ölünceye kadar Türkiye'de kaldı. Vefat edince Aşiyan Kemal Yalçın Mezarlığı'na gömüldü."
Fotoğraflar 'Kemal Yalçın Arşivi-Essen Üniversitesi'