Beşiktaş'taki terör saldırısında Türkiye'deki toplumsal huzur hedeflendi. Ortaya çıkan dayanışma duygusu, bütün planları altüst etti Türkiye birbirine kenetlendi
Kimi polis, kimi üniversite öğrencisi, kimi çalışan, birçoğu hayatının baharında... 10 Aralık'taki terör saldırısında 44 canımızı toprağa verdik. Terör yine canımızı yaktı. Hayatımızın olağan akışı kesildi... Şehitlerin hikayeleri ortaya çıktıkça daha da canımız yandı. Ama bu sefer çok büyük bir öfke de vardı toplumda teröre karşı. İlk bombanın patladığı 'Beleştepe'nin adı Şehitler Tepesi olarak değiştirildi. Toplumun her kesiminden insanlar bu tepeyi ziyaret etti, çiçekler bıraktı, dualar etti. Nöbetler başladı, yurdun birçok yerinde yürüyüşler düzenlendi. Terör lanetlendi. Halk polislere sahip çıktı. Karakollara ziyaret akını başladı. Acı büyüktü, can yakıyordu ve öfke katmerliydi. Geleceğe dair iyi ne varsa o elimizden alınmak istendi. İnsanız, üzülüyoruz, kaygılanıyoruz. Karamsarlık değil belki ama metanetli durmaya çalışıyoruz. Ama bu sefer kimi çatlak seslere rağmen dayanışma ruhu ortaya çıktı. Kısa zamanda anlaşıldı ki bu saldırı amacına ulaşamamıştı. Toplumsal huzur bozulamamıştı. Yastaydık, ama çaresiz de değildik! Terör koca bir yıkım ve terör örgütleri de yıkımın etkisini büyütmek için artık her şeyi kullanabiliyor. Uzmanlara göre amaç toplumsal kaos yaratmak. Bunun için de yapamayacakları şey yok. Ve daha fenası tüm dünyanın aslında önemli bir gündem maddesi. Fakat önüne geçilemiyor. Peki neden? Bu tür saldırılar neden yapılıyor, amaç toplumu büyük bir şiddetle karşı karşıya bırakıp toplumsal barışı mı bozmak, yoksa amaçlanan başka şeyler de var mı? Terör saldırıları karşısında geleneksel medyanın, sosyal medyanın tavrı ne oluyor? Dikkat edilmesi gerekenler neler? Terör eylemleri toplumsal psikolojimizi illa ki etkiliyor ama nasıl etkiliyor? Ortaya çıkan o büyük acıyla, öfkeyle nasıl başa çıkmalıyız? Terörle mücadelede artık tüm bunlar önem kazanıyor. Bütün bu soruları alanlarında uzman isimlerle konuştuk. Cevaplar aradık...
PKK MAŞA, BU EYLEM DIŞ İSTİHBARATLARIN İŞİ
DR. ERAY GÜÇLÜER (AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ TERÖR UZMANI, KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ)
- Sizce neden böyle bir hain saldırı yapıldı?
- Malum iki patlama oldu ve ikinci patlama teröristin inisiyatifi dışında, kahraman polislerimizin hayatları pahasına müdahalesi sonucu gerçekleşti. Belki de o terörist bombayı birinciden daha büyük etkileri olacak bir noktada patlatacaktı. Bu anlamda bu teröristin asıl amacını gerçekleşmesi önlendi denilebilir. Çünkü bu tür senkronize eylemlerde ilk patlama ikincisi için yapılır. İkinci nokta da bu eylemin PKK'nın kapasitesini aşması. Gelişmeler de bu söylemimi teyit ediyor. Şimdi hain eylemi TAK üstlendi diyeceksiniz ama biliyoruz ki TAK, PKK'nın alt örgütlenmesidir ve özellikle PKK'nın toplumsal tepki alabilecek eylemlerini üstleniyor.
PKK'NIN GÜCÜ İYİCE AZALDI
- Yani PKK bir maşa mı bu terör saldırısında?
- Devletin yeni güvenlik konseptine hiçbir örgüt dayanamaz demiştim zamanında. PKK da dayanamadı. Fiziksel eylem kapasitesini büyük ölçüde kaybetti. Hakkari-Şırnak sınır hattına sıkışıp kaldı. Bombalı eylem aslında bunun göstergesi. Ama bu bombanın kombine olarak dışarıda imal edilmiş olma ihtimali var. Yani açık söyleyeyim, dış istihbarat örgütlerinin işi bu. PKK'ya istihbarat, teknik ve taktik desteğinin sağlandığını düşünüyorum. Şöyle bir şey de vardır, yerel taşeron örgütlerin güçlerinin azalmasıyla bunlara sağlanan destek artar. Şimdi durum bu. PKK'nın gücü iyice azaldı ama ona sağlanan imkan artıyor. Bunu görüyoruz bu hain eylemde.
- Dış istihbaratların PKK'ya destek verme sebebi nedir?
- 15 Temmuz'da bir iç savaş senaryosu ortaya kondu, olmadı, millet buna izin vermedi. Devlet dimdik bu süreçten çıktı. Yetmedi, Türkiye sınır güvenliğini sağlamak için Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmadan, insani yardımı da gözeterek El-Bab'a kadar bir operasyon düzenledi. Bunlar hep rahatsızlık yaratıyor. Türkiye politikasından vazgeçsin diye yapılıyor. Ama Türkiye politikalarından vazgeçseydi, Halep'te nasıl bir katliam yaşanırdı düşünmek bile istemiyorum... Ama Türkiye durmadı, herkese rağmen Halep'te büyük bir katliamın yapılmasını engelledi.
KESİNLİKLE YETKİLİLERİN BİLGİLERİNE KULAK VERİLMELİ
- Bu tür hain saldırılar sırasında bir kaos ortamı oluyor. Nasıl davranmamız gerekiyor bu tür eylemler sonrasında?
- Bu tür eylemlerin hedeflerinden biri de toplumsal kaos yaratmak. Bunun için eylem sonrasında sadece ve sadece yetkililerin açıklamasına kulak verilmeli. Bu konuda yetkililer de hemen kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyor zaten. Böyle durumda bilgi kirliliğini önlemek için de biraz sabırlı olmak gerek. Çünkü özellikle sosyal medya üzerinden eylemle eş zamanlı algı operasyonları da yapılıyor. Casuslar, ajanlar burada da cirit atıyor. Kaynağını bilmediğiniz, teyit edilmemiş bilgilerin paylaşılmaması gerekiyor. İlla ki bilgi almak istiyorsanız, emniyet müdürüne, valiye, bakana tweet atılabilir. Çünkü bilgi veriliyor. Medyanın da daha itidalli bir yayın yapması gerek. Mesela bir muhabirin yaralı sayısı verirken ağır yaralılarla hafif yaralıları ayırt ederek vermesi bile çok önemli böyle durumlarda.
MİLLET DE SİYASET DE KENETLENDİ
- Bu saldırıya insanlar çok sert tepki verdi. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Terörün hedeflerinden biri toplumsal ahenkteki farklılıkların birer derin ayrılığa dönüşmesini sağlamaktır. Ama bu eylem sonrasında böyle olmadı. İnsanlar çok sert tepki gösterdi. Yürüyüşler oldu, toplum polisine sahip çıktı, Beleştepe'nin adı Şehitler Tepesi olarak değiştirildi ve orada nöbetler tutulmaya başlandı. Millet kenetlenince siyaset de kenetlendi... Siyasiler bir araya geldi. Bu eylemi yapanlar, destekleyenler işte bunu beklemiyordu. Bunun bir nedeni de FETÖ'cüler. FETÖ, toplumla-devlet arasında bir bariyer oluşturmuştu. 15 Temmuz'dan sonra bu bariyer yıkıldı ve mesafe de ortadan kalktı. Bu seferki dayanışmada bunun da etkisi var.
HERKES BİLGİ SAHİBİ OLMADAN YORUM YAPMAYA BAŞLIYOR
İBRAHİM ALTAY (SABAH OKUR TEMSİLCİSİ)
- Terör olaylarının medyada işleniş biçimi üzerine çok yazdınız. Öncelikle bu tür olaylarda nasıl bir tavır alınmalı?
- Türkiye maalesef on yıllardır teröre aşina bir ülke. Fakat Türk medyası bu tecrübeden gerekli dersleri çıkarabilmiş değil. Bir yanda terör hadiselerini herhangi bir toplumsal hadise, terör örgütlerini herhangi bir sivil toplum kuruluşu ya da siyasi parti gibi gösterme eğiliminde olanlar; diğer yanda haberlerin duygusal tonunu koyulaştırarak, lanet okuyarak, ağır ifadeler kullanarak terör belasından kurtulmanın mümkün olduğunu sananlar var. Bu iki uç, maksatlı ya da bilinçsiz olarak terörün mesajının geniş kitlelere ulaştırılmasına, terörün uyandırmak istediği duyguların yayılmasına hizmet ediyor. Medyanın görevi her türlü teröre karşı toplumun ve demokrasinin yanında yer almaktır. Korku ve dehşet uyandıracak, kaos oluşturacak, toplumun farklı kesimleri arasında kin ve düşmanlığa yol açacak yayınlar yapmamaktır. Medyanın dikkatsiz ve sorumsuz yayıncılığı, sadece ölen ya da yaralananların değil bütün bir toplumun terör kurbanı olmasına neden olabilir.
- Bizde yapılamayan nedir?
- Bu konuda yanlış yapılanlar genellikle doğru yapılanlardan fazla. Sözgelimi, halen bizde terör uzmanı olarak adlandırabileceğimiz gazeteciliğin yetersiz olduğunu görüyoruz. Yapılmayanlara birkaç örnek vermek gerekirse... Terör kurbanlarının ve yakınlarının kişilik haklarına saygı gösterilmiyor. Kanlı görüntüler, parçalanmış bedenler pervasızca yayınlanıyor. Olayın hemen akabinde yapılan yayınlarda teyit ve tasdik edilmemiş bilgiler, spekülasyonlar, manipülasyonlar havada uçuşuyor. Bilgi sahibi olmadan yorum sahibi olunuyor. Dayanışma gösterilmesi, yas tutulması gereken acıların tazeliğini koruduğu zamanlarda, terör eylemlerinden siyasi rant devşirmeye çalışan birtakım insanlar çıkıyor ortaya. Daha da acıklısı terörün mesajının taşıyıcısı haline gelmeyi bir görev addeden kerameti kendinden menkul uzmanlar türüyor.
DAHA DUYARLI BİR YAYIN YAPILDI
- Medyanın kullandığı dil sorunlu bulunuyor bu tür durumlarda. Artık bir de sosyal medya gerçeğimiz var. Sizce geleneksel medya olsun, sosyal medyadaki paylaşımlar olsun nasıl bir dil kullanmalı?
- Terör örgütleri için görünürlük son derece önemlidir. Hatta hayatiyetlerini buna borçludurlar. Propaganda terör örgütlerinin eylem ve planlarının ayrılmaz bir parçasıdır.
Günümüzde sosyal medya, terör örgütlerinin dezenformasyon ve manipülasyon yapmak için sıklıkla kullandığı, suiistimal ettiği bir alan haline gelmiş durumda. Gazetecilere düşen bu operasyonlara alet olmamak; soğukkanlı davranmak, doğruluğundan emin olmadıkları bilgiyi ve iddiayı paylaşmamak.
- Son hain terör saldırısında medya nasıl bir sınav verdi?
- Bu konuda net bir şey söyleyebilmek için ciddi ve kapsamlı bir tarama yapmak; haberleri, yorumları, paylaşımları analiz etmek, metinleri incelemek ve önceki dönemlerle karşılaştırmak gerekir. Uzaktan bakarak görebildiğim kadarıyla olay yerinden fotoğraf paylaşılmaması ve daha doğru bir dil kullanılması konusunda bazı duyarlılıklar oluşmaya başlamış; bu sevindirici.
TOPLUM OLARAK AYNI YÜREK HİZASINDA DURMA MECBURİYETİMİZ ANLAŞILDI
PROF. DR. KEMAL SAYAR (PSİKİYATRİST)
-Terör saldırısı sonrasında toplumsal olarak bu sefer daha olgun bir tavır sergilendiği belirtiliyor. Bu sefer bunu nasıl başardık?
- Terör kötü niyetini, bu ülkeye kastını göstere göstere yapıyor. İnsanımız da bunun hak hukuk arayışı olmadığını, Türkiye'nin imha edilmesine yönelik kötü bir planın parçasını olduğunu artık bir bütün olarak kavramış gibi görünüyor. Ayrıca terör, herkesi etkileyecek bir yerde, bir zamanda, hepimizin hayatına dokunabileceği bir noktada ortaya çıktı. Bu da insanların bu acıyla çok daha fazla özdeşleşmesine yol açtı. Yani her birimizin başına gelebilecek bir şey olduğunu gördük. Terörün insan ayırt etmediğini, bizi incitmez deme hakkımızın bulunmadığını anlamış durumdayız. Gencecik polislerimizin, öğrencilerimizin bu kadar kalleşçe pusuyla katledilmesi içimizde büyük bir infiale yol açtı. Onları koruyamamış olmanın utancı bir suçluluğa dönüştü. Bu da bizi rahatsız etti ve artık aynı hizada durmanın bir mecburiyet olduğunu hissetmemize neden oldu.
ADALET TALEP EDEN ÖFKE SAĞLIKLIDIR
- Siz şiddet nereden gelirse gelsin karşı olunmalı konusunda bir öfke ahlakımızın olması gerektiğini söylersiniz. Bu ahlak konusunda da bir gelişme gösterdiğimizi düşünüyor musunuz?
- Sosyal medyayı dışarıda tutarak evet diyorum. Çünkü sosyal medyada insanlar kendilerini rahatlatmak için hemen bir günah keçisi bulup onları şeytanlaştırabiliyor. Ama toplumda genel olarak sükûnet ve itidal var. Öfke var. Ama bu öfke, adalet talep eden bir öfke. Yani yıkıcı, ben adaletim, benim dediğimi yapalım diyen bir öfke değil. Suçluların cezalandırılmasını talep eden bir öfke. Bunu sağlıklı buluyorum. Bunun kötülük odaklarına doğru bir şekilde yönelmesi, kötülüğü geriletecektir. Ama terör bizi, birbirimizi suçlama, hain muamelesi yapma yönünde ayrıştırırsa, amacına ulaşmış olur. Dolayısıyla terörün ekmeğine yağ sürmemek için, birbirimizle konuşmaya, aynı yürek hizasında durmaya mecburuz. Bu konuda toplumda olumlu işaretler var. Mesela üç siyasi liderin bir araya gelmesi çok önemliydi...
SOSYAL MEDYADAKI DURUM ALDATICI
- Peki sosyal medyada neden bu olgun tavrı gösteremiyoruz?
- Çünkü sosyal medya çok ani, hızlı bir şekilde tepkilerimizi yansıtabildiğimiz ve hemen bunlara cevap aldığımız bir ortam. İnsan zorluklarla, içindeki kaygıyla baş edemediği zaman hemen hızlı bir şekilde öfkesini boşaltmak ve arınmak istiyor. Sözünü sakınmayan insanlar da sosyal medyada kendince suçlular icat edip rahatlamak yoluna gidiyorlar. Bu da çok aldatıcı tabloların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunu bilmemiz gerek.
HAMASETİ BASİRETE DÖNÜŞTÜRMELİYİZ
- 10 Aralık saldırısı, sonrasında Halep'te yaşananlar. Bunlar üst üste gelince toplumun üzerine bir karamsarlık çöküyor. Yaşanan acılarla empati kurmayı ihmal etmeden bu karamsarlığı üzerimizden atmak için ne yapmamız gerekiyor?
- Dünyanın adaletsiz bir yer olduğuna dair inanç böyle zamanlarda koyulaşıyor, çaresizlik hissiyle baş başa kalıyoruz. İşte buradan kronik bir mutsuzluk çıkarmak ve travma anını tekrar tekrar yaşamak yerine önce o travmayı kabul etmemiz gerek. Sonra da 'Bu ülke için, yakın çevrem için, tekrar böyle olayların yaşanmaması için nasıl bir dayanışmaya girebilirim' diye sormamız gerek. Öfke ahlakını sorumluluk ahlakına, hamaseti basirete dönüştürmek için çaba göstermeliyiz. Bizi rahatlatacak olan şey, bir şeyler yapabiliyoruz hissini yaşamaktır. Yani söylemden eyleme geçmektir. Klavye aktivizminden gerçek hayat aktivizmine geçmektir. Dünya için, ülkemiz için her zaman iyiye doğru değişimin umudunu korumalıyız. Umut olmazsa hepimiz mağlubiyeti kabul ederiz ve terör karşısında yeniliriz. Umudu diri tutmamız gerek...
TERÖRE KARŞI BİRLEŞİYORUZ
PROF. DR. HASAN BÜLENT KAHRAMAN (SABAH YAZARI, SİYASET BİLİMCİ)
- Türkiye'de 2016'da çok fazla terör saldırısı gerçekleşti. Her defasında büyük bir acı ve öfke ortaya çıkıyor. Son Beşiktaş terör saldırısında da böyle bir öfke ortaya çıktı. Bu saldırılar toplumsal ve siyasal düzeyde bizi nasıl etkiliyor?
- Derinden etkiliyor. Bugünkü terör bir yandan sonuna kadar gerçek: İnsanlar ölüyor. Ölümden daha öte bir gerçek de yok. Ama öte yandan bu terörün sanal bir yanı var. Çünkü gerekçesini açıklayamıyor. DEAŞ'ın sanallık ötesi gerçeği ne olabilir? Müslümanlık adına gerçekleştirilen bu kıyımlar bizzat Müslümanların çoğunluğu tarafından reddediliyor. PKK aynı şekilde. Kendi içinde bunca çelişkili bir pozisyondayken kullandığı terörle daha ileriye gidebilir mi? Kaldı ki, terör zamanı ve olguları oldukları yerde tutmak içindir. Ama öyle olmaz. Her şeyi daha ileride bir noktaya taşır. Ve bu nokta daima terörün arayışından, amacından farklıdır. Buna rağmen terörün fiziki yanı elbette toplumu etkiliyor. Siyasal yanı ise daha karmaşık. Bir gecede çözülmeyecek, tersine daha da karışık büyük yumaklar yaratıyor. Ama bütün bunları içinde yaşadığımız çağın gerçekleriyle değerlendirmek gerekir. Neticede gerçeklik sonrası dönemde yaşadığımız söyleniyor. Doğrudan bu durumun kendisi ne kadar sorunlu bir çağda yaşadığımızı gösteriyor. Terör bu bütünden doğmuş bir parça.
BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU
- Toplum olarak teröre karşı bir arada durma konusunda ortak bir tavır geliştirebiliyor muyuz?
- Teröre karşı birleşiyoruz. Ondan beslenen küçük kesimler dışında kimse terörün, yararına inanmıyor. Ona karşı ortak bir tepki gösteriyor. Ama terörle yaşamak zordur. Farklı tepkilerin olması doğaldır. Terör neticede bir siyasal durumdur ve kabul etsek de etmesek de siyasal bir içeriğe sahiptir. Siyaset ise zor, kapsamlı, katmanlı bir olgudur. Onun doğurduğu tepkiler dışında Türkiye teröre karşı toplum olarak kötü sınav vermiştir denemez. Terörün en uç noktası olan darbeyi bile Türkiye bir bütün olarak defetti.
- SABAH'ta çıkan yazınızda "Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik" diyorsunuz, bilmediğimiz bir dünyada terör nerede duruyor?
- İşte sorun o. Daha önce de yazdım. Bugünkü sorun 'bilmediğimiz bir dünyada' yaşamanın sorunudur. Bu dünyaya bir ad bulundu artık: 'Gerçek sonrası' dünya. Nasıl bir şeydir gerçek sonrası bir dünya, şimdi onu anlamaya çalışıyoruz. Kolay bir şey olmadığı muhakkaksa da, iki şey söyleyeyim. Birincisi, bu dünya sanal bir dünya. Sosyal medyalar tarafından yönetilen bir dünya. İkincisi, bu dünya algının dünyası. Evet, 'medya' konusunu ilk ele alanlardan Marshall McLuhan, "Algı gerçektir" diyordu. Doğrudur, algı gerçektir. Ama algılanan şeyin gerçekle ilişkisi kopmuşsa durum vahimdir. Oysa tam da böyle bir anda bulunuyoruz. Soyut, gerçek dışı, sanal ve algıyla iç içe bir dünya. Çünkü sosyal medyalar akılla değil duyguyla, duygusallıkla ilişkili. Bu kesindir. Terörizmi de bu oluşumun içinde düşünmek gerekir.
- Bilmediğimiz dünyada, terörle mücadelede konusunda uluslararası alanda yeni bir perspektif geliştirilebilir mi?
- Şart. Ama uluslararası dünyanın bu konuyla uzaktan yakından ilgili olmadığını görüyorum. Bütün öykü 11 Eylül sonrasında başladı. Buna rağmen dünya terörizm üstünde, bu yeni terörizm anlayışı, yöntemi üstünde düşünmüyor, düşünmek istemiyor. Bunu çok şaşırtıcı ve ürkütücü buluyorum.