Şehrin
keşmekeşini ardımızda bırakıp ormanın ortasından geçen muhteşem bir yolda ilerliyoruz. Birkaç gün önce bastıran kar, bembeyaz bir örtü misali yeşilliklerin üzerini kaplamış. Bastıran sisle birlikte oluşan manzara bizi gerçek hayattan tamamen koparıyor. Yolculuğumuza Ceza'nın geçen yıl çıkan son albümündeki
Suspus eşlik ediyor: "Göz gözü görmüyor hep pus/ Takipteler ses etme sus/ Durma git enerjini kus/ Zaten çok soğuk etraf buz... Hiç yalan der misin? A ah/ İnsan seçer misin? A ah..." Dakikalar sonra buluşma yerine varıyoruz. Karla kaplı yeşillikler içinde ahşap bir restoran. Yılbaşından kalma süslerin de etkisiyle bir masal evi gibi görünüyor. Dışarının soğuğuna inat şöminenin ateşi ortamı ısıttıkça ısıtıyor. Kısa bir süre sonra Ceza, yanında Roka ile kapıda görünüyor. Roka, Ceza'nın birçok parçasının müziklerinde imzası olan isim. Aynı zamanda müzisyenin yol ve hayat arkadaşı... Ceza dokuz ay kadar önce şehrin dışına taşınmış, doğanın kucağında kendine yeni bir hayat kurmuş. 2004'te kaybettiği annesinin doğduğu köye çok yakın oturduğunu anlatıyor: "Bir anlamda anne toprağına dönmüş olduk..." Onu; çocukluğunu, gençliğini geçirdiği, müziğe adım attığı semti Üsküdar'dan ayrı düşünmek neredeyse imkansız olduğu için taşınma kararının arkasındaki nedenleri merak ediyoruz. Sohbetimize de böyle başlıyoruz.
- Neden şehir dışına taşındınız?
- Sessizlik, sakinlik istiyordum. Gürültü hem psikolojimi hem de müzik çalışmalarımı olumsuz etkiliyor.
- Alıştınız mı bu sakin hayata? Günleriniz nasıl geçiyor?
- Sık sık şehre iniyorum. Onun dışında yürüyüş yapıyorum. Arkadaşlarımız geliyor, müzik yapıyoruz. Üç kedimiz var. Bir de sürekli misafir gelenler var dışarıdan. Baktığımız köpeklerimiz de var. Haftada bir-iki kere orman yolundaki köpekleri besliyoruz. Arabanın bagajında her zaman mama oluyor.
- Çevrenizde hep çekirdek bir kitle var. Aileniz, arkadaşlarınız...
- Bir arada olmak, o komün yaşantı hoşuma gidiyor. Eski arkadaşlarla, dostlarla insan kendini daha güvende ve huzurlu hissediyor.
- Spor da yapıyorsunuz değil mi?
- Uzun süre spordan uzak kaldım. Şimdi yeniden başladım. Checkmat'e devam ediyorum. Judo, Jiu Jitsu ve Muay Thai üzerine...
- Neden bu spor dalını seçtiniz?
- Gençliğimde de yaptım bu sporu. Madalyalarım var, çoğu kimse bilmez. Yıllar geçti, dönmek istedim.
- Faydasını gördünüz mü peki?
- İyi geldi bana. Enerjim arttı. Üşengeçliğim geçti. Erken yatıyor, erken kalkıyorum. Metabolizmam da hızlandı. Sahne performansıma da yansıdı bu.
- İlk sahneye çıktığınız günden bu yana 20 yıl geçti. Yaptığınız müziği hatta sokakta giydiğiniz kıyafetleri kabul ettirmekte zorlandığınız günler yaşadınız... Sizce nasıl geçti bu 20 yıl?
- Benim için çok hızlı geçti. 90'ların başını sene sene net hatırlıyorum ama son 20 yıl çok hızlıydı.
- Güzel miydi peki?
- Hayat... Çok mutluluklar, çok acılar, çok kırgınlıklar yaşadım. Yani her insanın yaşaması gerektiği gibi tüm duyguları tattım. Çok şey öğrendim. Yaşamla ilgili deneyimim arttı. İnsan ölene kadar cahildir. Belki bir 20 yıl sonra şu anki halimizden çok daha bilgili olacağız...
ÇOK ÇALIŞTIM
- Sizce rap müzikte başarmanın yolu çalışmaktan mı yoksa yetenekten mi geçiyor?
- Her ikisi de gerekiyor. Ama yeteneğinizi geliştirmek için çok çalışmanız gerekiyor.
- Siz çok mu çalıştınız?
- Ben çok çalıştığıma inanıyorum.
- Sor Bana adlı parçanızda "Rap'e itikatın zayıf" diyorsunuz. İnançlı, kararlı olmak da mı gerekiyor?
- Tabii ki. Bu kültürü hissetmek gerekiyor. Ne yazık ki belli bir kitle fanatik taraftarlık gibi görüyor bu müziği, takım tutar gibi. Gençler araştırmıyor. Oysa bu müziğin tarihi var, örnekleri var. Arabesk, duygusal ritimlerin üzerine yazılanları rap olarak algılıyorlar. Türkiye'de ajitasyon yapan, kendini acındıran hep sevilmiştir zaten. Benim dinleyici kitlem ise iyice olgunlaştı. 90'lardan beri beni dinliyorlar. Artık çocukları beni dinliyor. Bu tatmini yaşayabiliyorum.
- Rap'e ilgi artıyor ama değil mi?
Ana-akım olamıyor. Türkiye'de pop piyasası önde. Arabesk ve türküler bile geri planda kaldı. Arabesk tınıları popun içine girdi, tuhaf bir mutasyon oluştu.
- Kime el verirsiniz yeni rapçiler arasında?
- Tek tek isim vermeyeyim. Beğendiğim çok rapçi kardeşim var. Yolları açık olsun. Birlikte de çalışıyoruz zaten. 2016'da ben de yeni bir albüm yayınlayacağım.
- YouTube'da kendi rap videolarını yükleyen gençler var. Var mı aralarında yetenekli olanlar?
- İmkansızlıklar içinde bir şeyler yapıyorsunuz. Ben ilk demolarımı evde kasetlere, saçma sapan orglarla yaptım. Ama o dönem kendime güvenim o kadar çoktu ki, Dr. Dre'den daha iyi olduğuma inanıyordum. O heyecan ve özgüvenin olması gerekiyor. Aradan yıllar geçiyor ama hâlâ aynı yerde sayıyorsanız, yaptığınız işin bir anlamı kalmıyor. Belki şu an yaptıklarımız, yıllar sonra çok komik gelecek. Bu süreçten geçmek gerekiyor. O sığlık döneminin olması gerekiyor.
OKUYUN, ARAŞTIRIN
- Genç rapçiler için sizin ağzınızdan çıkacak her cümle çok önemli. Nasıl geliştirsinler kendilerini? - Çok okumak gerekiyor.
- Hâlâ sözlük okuyor musunuz?
- Zaman zaman okuyorum, evet. Dediğim gibi okumak önemli. Hem tahsil anlamında hem de kitap okuma anlamında. Akademik olarak gidebildikleri kadar gitsinler. Genel kültürlerini, düşünce sistemlerini geliştirsinler. En az okuma oranına sahip ülkelerden biriyiz. Bu da topluma yansıyor. Çok sığ televizyon programlarıyla beyinler uyuşmuş durumda. Televizyona çıkıp fenomen olan insanların ikiyüzlülüğünü görünce "Bu insanlara kim inanır?" diyorum. Toplumun bu kadar cahil olduğuna inanmak istemiyorum.
- Ne tür müzikler dinlesinler?
- Sığ olmayan, güzel örnekleri takip etsinler. Ben de etnik, yerel müzikleri araştırıp dinliyorum. Yelpazem çok geniş. Zaten müzik sevgim babamdan geliyor. Onun sayesinde rock dinledim. Jimi Hendrix, Led Zeppelin, Scorpions... Evde plakları vardı. Seçiyordum, bu parçayı seviyorum, bunu sevmiyorum diye.
- Rap sizi nasıl bir insan yaptı?
- Zaten doğuştan böyleymişim gibi geliyor bana. Müzikal anlamda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Kişilik olarak da sinirlendiğimde, duygusallaştığımda bunu müziğe aktarabildiğim için sanki sözlerim benim müziğe yansımış halim. Müziğim sayesinde edindiğim çevre, gördüğüm şeyler çok. Belki de dünyayı, Türkiye'yi gezemeyecektim. Müzik sayesinde birçok yere gittim, birçok yer gördüm, insanlarla tanıştım.
- Gelecekle ilgili planlar belli mi?
- Müzik yapmaya devam edeceğim. Film teklifleri geliyor ama kafama göre olan çıkmadı. Sokak kültürü ile ilgili film projelerim var. Bir de tarihi film projem var. Anadolu'da sözlü atışmalarla başlayan onu rap'e bağlayan, şiirsel anlatımla ilgili... Müzikal de olabilir.
10 BİN KİŞİ İLE TEK TEK GÖZ GÖZE GELMİŞ GİBİ HİSSEDİYORUM
- Hayalini kurduğumuz bir Türkiye var. Dil, din, ırk farkı gözetmeksizin herkesin bir arada yaşayabildiği... Aslında siz konserlerinizde bunu başarıyorsun.
- Ne mutlu bana. Paylaştığım şey ne bir siyasi görüş ne de bir inanç, sadece müzik. Empoze etmek istediğim bir düşünce yok. Birleştirici unsurlar var müziğimin içinde. Beni her dinden, dilden, ırktan insan dinliyor. Sadece Türkiye değil, dünyada da dinleyicilerim var. Zaten amacım müziğimi herkese dinletmek. Konserlerimde farklı görüşte insanlar bir araya geliyor, birlikte eğleniyor. Politikanın hatta sporun bile başaramadığını müzik başarıyor.
- Sahnede yüksek konsantrasyon gerektiren bir müzik yapıyorsunuz. O konsantrasyonu nasıl sağlıyorsunuz?
- Sahneye çıkmadan büyük heyecan yaşıyorum. O heyecan, adrenalin zaten... O heyecanı kontrol altında tutabilirseniz çok iyi bir performans çıkarıyorsunuz. 1996'dan beri müzik yapıyorum ilk kez 1995'te mikrofonu elime alıp sahneye çıktım. O zamandan beri kendimi geliştirdim, deneyimim arttı. Müzisyenlerden çok şey öğrendim. Sonu olmayan bir öğreti müzik.
-
Konserlerinizde babanız, kız kardeşiniz, dostlarınız hep yanınızda... Onlarla göz teması kurar mısınız?
- Hiç kimseyi düşünmüyorum. 10 bin kişi olduğu zaman seyirci, o 10 bin kişi ile tek tek göz göze gelmiş gibi hissediyorum bazen. Herkese bakıyorum. Sahneye çıkıp şalteri kapattığınız anda normal hayattan kopuyorsunuz. Acı hissetmeyebilirim mesela. Ya da sesim kısıkken sahneye çıkıyorum sesim açılıyor. Konser bittikten sonra tekrar sesim kısılıyor. Çok hasta olarak sahneye çıkıyorum, sabah yeni uyanmış gibi dinç oluyorum, sonra inip tekrar eski hasta halime dönüyorum. Müziğin büyüsü bu. Yaşayarak ve hissederek yapabildiğim için ne mutlu bana. Sevenlerim sayesinde elbette. Onların ilgisi sayesinde. Bir müzisyenin yaşadığı en güzel anlar sahnede gerçekleşiyor.