40 YILDIR TARTIŞILAN CİNAYET
Sandıktaki ceset, sol faaliyetleri nedeniyle aranan Adil Ovalıoğlu'ydu. Fakat cesedin kimliği hemen kamuoyuyla paylaşılmadı ya da kimlik tespit edilemedi diyelim. 10 gün kadar ceset isimsiz olarak yazıldı çizildi. Ta ki bir polis muhabiri Barış gazetesinde, cesedin Adil Ovalıoğlu'na ait olduğunu yazana kadar. İşte o zaman olayın rengi değişti. Çünkü Ovalıoğlu, bilinen ve aranmakta olan sol görüşlü biriydi. Böylece önce basit bir cinayet olarak kayıtlara geçen vaka, bir süre sonra siyasi bir cinayet olarak Türkiye tarihine geçti. Öyle ki resmi kayıtlarda ve sol camiada bu cinayet, ilk 'sol örgüt içi infaz' olarak kabul ediliyor ve Türk solunun, önce bu cinayetle yüzleşmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Bir süre önce Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay'ın 1977'de yaşanan kanlı 1 Mayıs tartışmasını yeniden açması, bu cinayetin de tekrar gündeme gelmesine neden oldu. Yine bazı gazeteci-yazarlar konudan bahsetti ama 40 yıl önce olduğu gibi konu tekrar kapandı. Fakat bugüne kadar hiç konuşmayan ve olayların içinde olan biri daha vardı; Adil Ovalıoğlu'nun o zaman 16 yaşında olan kardeşi Muhittin Ovalıoğlu süreci ilk kez Pazar SABAH'a anlattı. Muhittin Bey'in açıklamalarına geçmeden önce hikayenin baş rolündeki kahramanları tanıtmakta fayda var.
GERÇEK KATİL KİM?
Banu ve Adil dışında, işin içinde Robert Kolejli Ümit Necef, Garbis Altındağ, Zuhal Aksoy ve Zeynel Aydındağ da var. Adil Ovalıoğlu dışındakilerin hepsi Robert Kolejli ve ekonomik durum iyi ailelerden gelen gençlerdi. Politik olarak da hepsi Doğu Perinçek'in yakınında yer alıyordu. Siyasi bir birliktelikleri vardı. Banu ve Zuhal, ev arkadaşıydı. İkisi de yurtdışından gelen politik metinlerin çevirisini yapıyorlardı. Yurtdışından gelen metinleri gönderense tanıdık bir isim, Halil Berktay'dı. Zeynel Aydındağ, ekibin öne çıkan figürlerinden biriydi ve Banu davanın ilerleyen aşamalarında Zeynel'e âşık olduğunu itiraf etti. Kendisini Marksist-Leninist olarak tanımlayan Garbis Altındağ ise cinayet işlendiği esnada tutukluydu. Ümit Necef ekip içinde güvenilirliği zedelenmiş biriydi. Tüm ifadelerde kilit isim Zeynel Aydındağ'dı.
BEN MASUMUM, TEK SUÇUM ÂŞIK OLMAK
Soruşturma aşamasında, hem Banu hem de Zuhal çok zorlandı. Hatta sinir krizleri geçirdiler. Zuhal Aksoy olanlara dayanamadı ve sorgulandığı sırada emniyet müdürlüğünün camından atlayarak intihara teşebbüs etti. Ölmedi, ama beli kırıldı. Soruşturma derinleştiğinde itiraflar da gelmeye başladı. Banu Ergüder: "Cinayeti Zeynel işledi. Benim tek suçum Zeynel'e âşık olmaktı," diye ifade verdi. Bu arada Zeynel ortadan kayboldu, mahkeme karşısına hiç çıkmadı. Banu, Zeynel'le olan ilişkilerine dair başka bilgiler de verdi: "Hamile kaldım, kürtaj yaptırmak için Londra'ya gittim. Fakat kürtaj orada çok pahalıydı, bu nedenle Belçika'ya geçtim."
BANU BİZE GÖRE MASUMDUR
Sözü Adil Ovalıoğlu'nun kardeşi Muhittin Ovalıoğlu'na verelim: "Biz aile olarak Banu'ya hiç kin beslemedik. O mağdur, kullanıldı. Gerçek katil ceza almadan kurtuldu." Peki gerçek katil kim? Muhittin Bey soruyu tereddütsüz yanıtlıyor: "Zeynel! Adil'i o öldürdü. Bu olayı Ümit Necef ve Zeynel birlikte organize etti." Muhittin Bey'in olaya ilişkin iddiaları bu kadar değil: "Adil'in öldürülmesi, sol içi bir infaz değildir, bir MİT operasyonudur. Kendileri itiraf ettiler. Hürriyet gazetesinde yayımlandı yıllar önce. Ve MİT tekzip etmedi. MİT'in ilk silahlı operasyonudur bu."
MEZAR AÇILDI, ADİL'E OTOPSİ YAPILDI
Muhittin Bey anlatmaya devam ediyor: "Sandıktaki cesedin Adil olduğu anlaşılınca babam, hemen İstanbul'a geldi. Meseleyi öyle kapatacaklardı. Ama Adil olduğu anlaşılınca olay değişti, Sıkıyönetim Mahkemesi olaya el koydu. Babam mezarı açtırdı. Adil'in başında iki kurşun izi varmış ve 5 cm'den ateş edilmiş.
MUHİTTİN OVALIOĞLU AĞABEYİ ADİL OVALIOĞLU'NU ANLATIYOR:
ADİL ÇOK YAKIŞIKLIYDI
* Adil silahlı örgüte inanmıyordu, kızıyordu. Örgüt falan da yoktu. Resmen fraksiyonlar üzeri, hatta feodal bir yapıydı.
* Adil çok akıllıydı. Çok iyi bir insandı. Herkes onu sever ve güvenirdi. Belki de bu özellikleri onu ölüme götürdü. Akıllı adam hiçbir zaman istenmez. Bir de Adil çok yakışıklı bir adamdı.
* Adil, Cavit Altınsoy diye bir belediye şoförünün evinde kalıyordu. O da belediye şoförü gibi davranıyordu. Bildiğiniz bekar evi, örgüt evi falan değil.
* Biz ailece Banu'ya hiç kızmadık, Garbis için de aynı şeyleri düşünüyoruz. Ama Ümit Necef ve Zeynel için aynı şeyleri söyleyemem.
* İbrahim Kaypakkaya, Ümit Necef ve hatta Zeynel Altındağ evimize gelip giderdi. İbrahim babamla sohbet ederdi. O da çok iyi bir insandı, çok severdik İbrahim'i.
* Savcının hazırladığı iddianame neden göz ardı edildi, neden sonuca varmadı, anlamış değiliz.
* Adil ve İbrahim Kaypakkaya çok iyi arkadaştı. Birlikte hareket ediyorlardı. Onlar Perinçek grubundan ayrılmaya karar verdiler. Önce Adil ayrıldı, sonra İbrahim. İbrahimler silahlı eylem yaptılar. Malatya Kürecik'te bir muhtarı öldürdüler. Ve silahlı eylem yaptıkları için onlar da öldü. Adil haklı çıktı yani; 'Silah öldürür,' derdi.
* Adil'in öldürülmesi operasyonunu Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün yönetti. Tecavüz diye kapatacaklardı ama yapamadılar.
İŞİN İÇİNDE PARA VAR
* Sovyet Sosyalizm'i diye bir kitap çıkarılacaktı. Adil babamdan 12 bin lira borç para aldı. Kitap çıktı, para geri döndü ama babama iade edilmedi. Adil o paranın peşindeydi. O parayı kullanarak Adil'e tuzak kurdular.
* Ümit; Adil'in o, 12 bin lirayı beklediğini biliyordu. Şafak yapılanmasının içinde yer alan 'bir grup' Doğu Perinçek'e muhalif olan grubun yok edilmesine karar veriyor. Ve yok ediliyor da bu grup. Bu muhalif grubu yok etmeye çalışan 'devlet'in bizzat kendisi! Türkiye'deki direniş hareketinin ancak böyle önleneceğine inandılar. Devlet o noktada tarihi bir karar veriyor; uzlaşma mı yoksa çatışma mı? Biz bu meselede en önemli rolü 1. Ordu sıkıyönetim komutanı Faik Türün'ün oynadığını düşünüyoruz.
* Sol hareketin yaptığı hatalar yok mu? Var. Esas olarak eleştiri, özeleştiri yapılmadı halen. Ama o çocukların en büyüğü 24 yaşındaydı!
ADİL'İN GERÇEK KATİLLERİ CEZALANDIRILMADI, SUÇ SOLCULARA ATILDI
ÖLÜM RANDEVUSUNU BEN VERDİM
Muhittin Ovalıoğlu o dönem çocuk yaştadır. Ağabeyi Adil, onu bu tür işlere karıştırmak istemez ama arada haber ulaştırmak için kardeşini kullanır: "Adil, beni Zeynel'e gönderdi. Robert Kolej'e gittim. Zeynel'i sorunca oradaki arkadaşlar; 'O artık buraya gelemez, geçen hafta onu arkadaşların eşyalarını karıştırırken yakaladık, fizik bölümüne bak oralarda takılıyor,' dediler. Şüphelenmişlerdi Zeynel'in içlerine sokulmuş biri olmasından. Zeynel'i buldum, ona Adil ağabeyimin onunla görüşmek istediğini söyledim. Ve bilmeden ağabeyimin ölüm randevusunu verdim. Üsküdar'la Beylerbeyi arasında bulunan ilk otobüs durağında buluşacaklardı. Saatini hatırlamıyorum."
NECEF RENGİNİ BELLİ ETTİ
Muhittin Bey bir başka bilinmeyen olayı daha anlatıyor: "Bizim bir ağabeyimiz daha vardı, Sami. O ve birkaç arkadaşı o sırada Elazığ'da bir köyde kalıyorlardı. Amelelik yapıyorlardı orada, amaçları halkla bağlantı kurmaktı. Adil'in öldürülmesinden bir hafta önce Ümit Necef de oraya gitmiş. Ama Sami ağabeyim ve arkadaşları Ümit'ten şüpheleniyorlar onu sorgulayacaklar. Fakat Ümit durumu fark ediyor ve o onları resmen esir alıyor. O esnada Ümit'in elinde bir uzi silah var. Bizimkiler hayatlarındaki ilk 'uzi'yi görüyor. Ümit hepsinin kimliklerini ve giysilerini alıp onları eve kilitleyerek kaçıyor. Bunlar üç-dört gün dışarıya çıkamıyorlar, bir arkadaşlarının gelip onları kurtarmalarını bekliyorlar. Aralarında arananlar var, dikkat çekmemeleri lazım. İletişim çok zor o zaman, öyle telefon falan yok. Sami ağabeyim bu meseleyi İstanbul'daki Adil'e haber veremiyor, çok da ciddiye almıyorlar, sadece Ümit'i kaçırdık diye üzülüyorlar. Sami ölene kadar vicdan azabı çekti; 'Ben Adil'e haber verseydim ölmeyecekti,' diyordu. Çünkü Ümit Necef doğru İstanbul'a geldi ve Zeynel ile birlikte Adil'i öldürdüler.
KATİLİ KİM KORUDU?
Bu olaydan bir hafta sonra tarihe 'Sandık Cinayeti' diye geçen olay meydana geliyor. Bu şüpheli cinayet, o zaman da çok konuşulmuştu. Yaygın kanı, Zeynel Aydındağ ve Ümit Necef'in ihanet ettiği doğrultusunda. Zira Zeynel, hemen ortadan kayboldu, Ümit Necef de bir süre cezaevinde kaldıktan sonra yurtdışına kaçtı, hâlâ ikisi de yurtdışında yaşıyor. Bu olay nedeniyle en uzun süre cezaevinde kalan Banu'nun sadece kullanıldığı düşünülüyor. Muhittin Bey, "Bir gün biri çıkar doğruları söyler diye bekliyorum. Çünkü Adil'i öldürenler cezalandırılmadı. Suç solcuların üzerine atıldı" diyor.
KİM NEREDE NE YAPIYOR?
BANU ERGÜDER: Banu olay olduğunda Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü'nde 2. sınıf öğrencisiydi. Ailesi o dönem ABD'de yaşıyordu. Onu Türkçesi düzelsin diye Türkiye'ye göndermişlerdi. O dönem Bülent Terim adlı yurtdışında yaşayan bir nişanlısı vardı. Cezası idamdan müebbet hapse çevrildi sonra aftan yararlanarak 19 Ocak 1982'de tahliye oldu. Hapishanede tanıştığı Haydar Ar ile evlendi. Kitap çevirileri yaptı. Tahliye edildiği gün gazetecilere; "Artık evinin kadını olmak istediğini," söyledi.
ÜMİT NECEF: 18 ay cezaevinde kaldı ve yurtdışına kaçtı. Şimdi Danimarka'da yaşıyor ve bir üniversitede profesör. Görüşüne başvurmak için ulaştığımız Ümit Necef, bu olaya ilişkin konuşmak istemediğini, belki bir gün bunları kitap olarak yazacağını söyledi. Ümit Necef Hürriyet gazetesine verdiği mülakatta o dönem olanlar için "Biz hata yaptık, halkı terörize ettik ama ben kimseyi öldürmedim," demişti.
ZEYNEL AYDINDAĞ: Karizmatik biri olduğu söyleniyor. Banu, tetiği çekenin o olduğunu söyledi. Ovalıoğlu ailesi de böyle düşünüyor. Fakat cinayetin ardından cesedi Banu Ergüder'e bırakıp ortadan kayboldu. Bir daha onu gören olmadı. O da yurt dışında yaşıyor.
GARBİS ALTINDAĞ: O dönem zaten tutukluydu, cinayeti azmettirmekle suçlanıyordu, ama kimse buna inanmadı. O da yurtdışına gitti hâlâ ülke dışında.
ZUHAL AKSOY: ABD'de burslu olarak okumuş, sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Bölümü'nde okurken Banu Ergüder'le tanışmıştı. Banu mahkemede onu anlatırken: "Aşağılık kompleksini yoğun olarak yaşayan, birkaç kere intihara kalkışmış, duygusal olarak zayıf biri," olarak tarif etti. Sorgu sırasında kendisine işkence yapılacağı korkusuyla camdan atladığı için beli kırılmıştı, uzun süre tedavi gördü. Onun da halen yurtdışında yaşadığı söyleniyor.
OLAY, ROMANA KONU OLDU
Sandık Cinayet davası ortaya çıktığında bütün kamuoyu bu davayı takip etti. Olaydan etkilenenler içinde 1970'e kadar Türkiye'de eğitim gören Maureen Freely de var. Freely'in babası John Freely, Robert Kolej'de ders veriyordu. Ülkemizde Orhan Pamuk'un çevirmeni olarak bilinen Freely, Sandık Cinayeti'ni anlatan Aydınlanma (Enlightenment) adlı bir kitap yazdı. Kitaptaki olayların bir kısmı Freely'nin hayatından izler taşıyor.
NECLA BAYRAKTAR