Ressam
Leyla Gediz, 37 yaşında. İngiltere'de sanat eğitimi almış, yurtdışında pek çok sergi açmış, İstanbul'da birçok serginin küratörlüğünü yapmış. İstanbul'daki Rampa'da, 7 Ocak'a dek sürecek sergisi 'Gelecek Program'da Gediz, kişisel öyküsünden yola çıkarak, kuşağının aile kurma merakını ve beklentilerini anlatıyor.
-
Serginin çıkış noktası nedir?
- Sergide bir aile tablosu var. Kodak firmasının fotoğraf zarflarında kullandığı, mutlu aile tablosu. Fotoğrafı çekilecek en değerli şeyin aile olduğunun altını çizer gibi. Herkes elbette aileyi kendisi için tek gerçek olarak kabul etmiyor ama hiçbirimiz de kayıtsız kalamıyoruz. Tıpkı inanç gibi. Benim daha önceki bütün çalışmalarım da otobiyografikti. Yaşım itibariyle, aile kurma kaygısını sorgulamam da şu an çok doğal. Şimdiye kadar hep kariyerimle bir yere geldim. 'Artık durulup, evlenip çocuk sahibi olacak mıyım?' sorusu sonradan oluştu. Bu konuda başarılı olamadım açıkçası. Zamanında biri 'Hem sanat hem aile bir arada yürümez,' demişti. Önce tepki gösterdim, sonra kabullendim.
-
Neden yürümüyor peki?
- Çocuk yaşamınızın merkezine yerleşiyor. Bugüne kadar getirdiğim resim pratiğinde, resim en başta yer alıyor. Ayrıca ben rasyonel değil daha çok bir hayalperestim.
BABAM HASTALANMIŞTI
- Sergide neler vardı?
- Girişteki tablo, benim otoportrem. Büyük bir balık ya da yunusa benziyor. Sahile vurmuş bir ceset gibi. O da, ilişkinin sonundaki bendim. Bir ayrılığın ardından yaşadığım üzüntüden sonra altı ay boyunca elime fırça almadım. Sonra seyahate çıktım. Seyahatten İstanbul'a döndükten sonra arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Portreler yaptım. Tipografik işlerde uydurduğum bahaneleri de yazdım.
- Bahçe resimleri de var.
- İstanbul'a döndükten sonra babam ağır bir hastalık geçirdi ve babamın beyninde karanlık noktalar oluştu. Bu yüzden, yazlık evimizdeki bahçenin saklambaç oynadığımız köşelerinin resmini yaptım. Ben de çevremden saklanıyordum.
- Aile şimdi size ne ifade ediyor?
- Bu bir gelenek. Elbette toplumun dayattığı bir şey. Toplum içinde evlenmemiş bir kadın olarak ben de çürük sayılırım.
CAN YAKICI BİR AYRILIK HİKAYESİ
- Ne zaman aile kurmam gerek diye düşünmeye başladınız?
- Ablam, olması gereken yaşta evlenip çocuk yaptı. Bir model olarak karşımdaydı. O evlenmeden önce bunu çok düşündüğümü zannetmiyorum. 30'umdan önce düşünmedim. Kariyerime çok düşkündüm ve eğlenmeyi çok seviyorum. Yaşadığınız ilişkilerin sonlanması, yaşlandıkça daha çok koymaya başlıyor. Kendi özünüzü daha ekonomik kullanmayı düşünüyorsunuz. Çünkü insan kendi kaynaklarının tükenmekte olduğunu hissediyor. Sadece kadın değil erkek de. Geçen sene içinde canımı yakan böyle bir ayrılık hikayesi var.
- Uzun bir ilişkiniz varmış. Çevrede böyle uzun süren ilişkiler için bir evlilik beklentisi oluşuyor.
- Evet, herhalde. Bir çocuk beklentisi olmuştu, o benim için bir hezeyan sebebi oldu herhalde. Ama şu an bütün bunun etkisini üzerimden attım. Bazı şeyler biyolojik olarak etkiliyor sizi. Mesela kürtaj... Canınız yanıyor. Aslında o tarihe kadar belki hiç böyle bir şey beklemezken, birden çocuk istiyorsunuz. Karşınızdaki istemeyince, üzülüyorsunuz. Sonra hep 'Bir daha yapacak mıyım?' diye düşünüyorsunuz, bitmeyen bir hikaye oluyor.