Bir festivalin finaline daha geldik. 53. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde bugün ödül günü. Antalya'da adettendir; ödül günü tahminler uçuşur havada. Ödülleri kimin kazanacağı ana sohbet konusudur. 12 filmin yer aldığı Ulusal Yarışma seçkisinin nitelikli olduğu söylenebilir. Farklı sinema anlayışlarından filmler izledik. Genç bir yönetmen kuşağı ile tanıştık. Mehmet Can Mertoğlu ('Albüm'), Kıvanç Sezer ('Babamın Kanatları'), Ümit Köreken ('Mavi Bisiklet') ve Gözde Kural'ı ('Toz') bu yıl filmlerini izlediğimiz diğer ilk filmini çekmiş yönetmenlerle birlikte düşününce, genç kuşağın çok sağlam geldiğini söylemek mümkün. Dertler, anlatım biçimleri, sinema yaklaşımları ayrı belki ama kameralarını toplumun derinlerindeki dertlere büyük bir cesaretle daldırıyorlar.
İŞÇİLERİN DÜNYASINA SOSYOLOJİK BAKIŞ
Kendi adıma 'Albüm'ün evlat edinen bir çiftin yaşadıklarını anlatırken getirdiği keskin eleştirileri ve bunu yaparken kara mizahtan vazgeçmemesini sevdim. İşçi ölümlerine el atan 'Babamın Kanatları'nın, ajitasyon tuzaklarına düşmeden doğru bir sosyolojik okumayla işçi dünyasına bakması, sistemin çarklarının nasıl işlediğini Menderes Samancılar'ın performansıyla anlatması önemli. Sinemamız işçileri unutmuşken, Kıvanç Sezer onları başrole taşıyor. 'Mavi Bisiklet', büyüklerin çocuk dünyasına nasıl bakması gerektiğine dair ders gibi bir film. Kamerasını her zaman çocukların seviyesinde tutan Ümit Köreken, amatör olan oyuncularından şahane performanslar alıyor. Rıza Sönmez'in 'Orhan Pamuk'a Söylemeyin Kars'ta Çektiğim Film de Kar Romanı Var'ı; ruhunu, ritmini, Kars'tan alan bir film. Entelektüel tartışmaların taşraya nasıl yansıdığını anlatma çabası güderken, Orhan Pamuk algısını anahtar yapan film; aynı zamanda görme özürlü bir müzisyenin ekip oluşturma çabası üzerinden de taşradaki sanat dünyasından güzel bir kesit sunuyor. Naif, sıcak, cin fikirli bir film.
ORTA SINIFIN ÇARESİZLİĞİ
Seren Yüce'nin filmi 'Rüzgarda Salınan Nilüfer' ile ilgili daha önce yazmıştım. Filmin orta üst sınıftan iki ailenin ilişkilerine odaklanırken Yüce, ilk filmi 'Çoğunluk'ta olduğu gibi yine doğru tespitler yapıp bize ayna tutuyor. Türkiye'de bugün vasatlık ve onunla birlikte baş gösteren kibrin kaynağını imgelemesi ve orta üst sınıfın düştüğü çaresiz durumu göstermesi açısından önemli buluyorum filmi. Ustalara gelirsek... Yeşim Ustaoğlu'nun 'Tereddüt'ü bence yönetmenin en iyi filmi. İki farklı dünyadan iki kadının birbirine bağlanan hikayesi tematik olarak 'Araf'la ilintilendirilebilir. Ama bu sefer Ustaoğlu senaryosuyla, oyuncu yönetimi ve yönetmenliği ile sert ve etkileyici bir dramı anlatıp kadınların kendi çemberlerini kırma mücadelesini çok iyi aktarıyor. Derviş Zaim, önceki gün vizyona da giren 'Rüya'da sırtını Mimar Sinan'ın Süleymaniye Camii'ne, menkıbelere dayayıp kader özgürlük bağlamında güncel bir konuya, mimarlık tartışmasına yaratıcı bir anlatımla yaklaşıyor. Katmanlı, derin bir film ve bence Zaim'in en iyileri arasında 'Rüya'. Bu özetten sonra En İyi Film için hangi film öne çıkıyor derseniz; Derviş Zaim'in 'Rüya', Yeşim Ustaoğlu'nun 'Tereddüt' ve Seren Yüce'nin 'Rüzgarda Salınan Nilüfer' filmleri derim. Lakin bizimki tatlı bir ödül spekülasyonu. Son kararı Semih Kaplanoğlu'nun başkanlığını yaptığı jüri belirleyecek. Bakalım sonuçlar nasıl çıkacak?