Tülay German, Türk pop müziğinin öncüsü ve ilk süperstarı... Kendi coğrafyasının şarkılarını, Anadolu şairlerinin şiirlerini okuduğu için mi, yoksa politik tavrı nedeniyle mi bilinmez, yıllar içerisinde unutulan veya unutturulan, toplumsal hafızadan silinmeye yüz tutan bir sanatçı. Hayat arkadaşı Erdem Buri'nin, bir kitap çevirisi yüzünden 15 yıl hapisle yargılanması söz konusu olunca, onunla birlikte 1966'da Paris'e göç eden sanatçı halen Fransa'da yaşıyor. Türkiye'de bulunduğu yıllardaki çalışmalarıyla bir kuşağa türküyü sevdiren, 70'li ve 80'li yıllarda, Fransa başta olmak üzere, birçok ülkede ciddi başarılar elde eden sanatçı, 12 Eylül sonrası hafızalardan silindi. Türkiye yeniden sivilleşme sürecine girdiğinde ise, German müziği bıraktığı için ismi bir türlü anımsanamadı. 2001'de Kalan Müzik'ten çıkan
62-87 Burçak Tarlası albümü ile Çınar Yayınları tarafından basılan ve anılarını kaleme aldığı
Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu kitabıyla uzun yıllar sonra tekrar hatırlandı German. Bu hatırlatmanın ardından dokuz yıl geçti ve şimdi iki genç yönetmen, Didem Pekün ve Barış Doğrusöz çektikleri
Tülay German: Kor ve Ateş Yılları belgeseliyle German'ın yeniden toplumsal hafızamızda hak ettiği yeri alması için bir katkıda bulunuyor. İstanbul'da, Fransız Kültür Merkezi'nde dün galası yapılan ve İstanbul Film Festivali'nde de gösterilecek belgesel, aslında 80 sonrası kuşağın German'ı keşfi olarak görülebilir. Çünkü belgeselde ve filmin çekim öyküsünde bir keşif hikâyesi var. Filmin yönetmenlerinden Pekün "İngiltere'de etnomüzikoloji okurken Tülay German'ın Kalan Müzik'ten çıkan
Burçak Tarlası CD'sini dinlemiştim. CD'deki kitapçıkta German'ın hayat hikâyesi de anlatıyordu. Çok etkilenmiştim. 2007'de Türkiye dönünce de German'ın kendi yazdığı kitabı bulup okudum ve onunla tanışmak istedim. Çünkü bırakın Türkiye'de, dünyada bile bu kadar insan gibi insan sanatçı bulmak zordur. O zaman bir belgesel çekmeye karar verdim" diyerek anlatıyor bu keşfi.
ZOR İKNA OLDU
Soluğu, Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltuk'un yanında alan Pekün, Saltuk'un aracılığı ile German'la telefonlaşmaya başlıyor ve uzun uğraşlar sonucunda German'ı bir belgesel için ikna ediyor. G e r m a n , belgesel için tekrar kamera karşısına geçmese bile elindeki görsel kayıtları yönetmenlere teslim ediyor. Bu kayıtlar ve German'ın kendi yazdığı anıları sayesinde, onun hüzünlü ve tavırlı hayat mücadelesini izliyor, sorumuluk sahibi sanatçı kişiliğini yeniden hatırlıyoruz. Ama en çok da o duru sesiyle söylediği türküleri... Pekün ve Doğrusöz için bu belgesel bir anlamda toplumsal hafıza oluşturma çalışması. Çünkü darbelerle bölünen Türkiye tarihinde, özellikle kültür insanlarının unutturulmaya çalışıldığını düşünüyorlar. Pekün, "Hafıza denilen şey aslında tarihi oluşturan en önemli unsur. Ama toplumsal hafızamız bir şekilde siliniyor. Böylece gerçek tarih de farklılaşıyor ve kuşaktan kuşağa bu farklı haliyle aktarılıyor. Sadece Tülay German değil, birçok sanatçı bu şekilde unuttulturulmuş bize. Bunun için biz belgeselde hem German'ın hayat hikâyesini, hem de German'ı yeniden keşfetme çabasını anlatıyoruz" diyor. German her ne kadar belgesel için zor ikna edilmiş olsa da, ortaya çıkan filmden çok memnun. Pekün, "Filmi ilk izlediğinde önce beni, sonra Barış'ı alnımızdan öptü" diyor. Belgesel İstanbul Film Festivali'nde 15 Nisan'da gösterilecek. German'ı hatırlamak isteyenlere duyurulur!