Ateş ve Bahçe
Dünya edebiyatında gezginlerin kaleminden yazılan eserlerde mekan, yaşam ve insan öyküleri gözlem diliyle aktarılır. Dışarıdan içeriye bakan bir gözle yazılan cümleler, duygusal ifadelerle okura aktarılmaya çalışılır. Kutsal mekanlara yapılan yolculuklarda ise konu, daha içselleştirilmiş üsluplarla, manevi yönü ağır basan temalarla işlenir. Leyla İpekçi'nin gezi-roman kıvamında yazdığı
Ateş ve Bahçe, roman tarzından farklı olarak bilgi ve izlenim kaynağı olacak eserlerden... Belgesel yapımcısı eşi Semih Kaplanoğlu'yla birlikte çekimler için gittikleri gezilerde yaşadıklarını, hissettiklerini okurlara aktaran kitap, bir hikâye etrafında kurgulanmış bir romandan ziyade, bir bilgenin zihninden dökülen sözler yumağı gibi yazılmış. Hatay Samandağı'ndaki Titus Tüneli'nde eşinin izini kaybederek onu aramaya çıkan bir kişinin soruları ve gözlemleriyle çok geniş bir düşünce coğrafyasında gezintiye çıkıyorsunuz. Kitabın başından itibaren başlayan iz sürme çabası, yerini sorgulamayla başlayan bir 'Hakikat Ruhu'nu aramaya bırakıyor.
DOĞU'NUN BİRİKİMİ
İpekçi, mistik ve felsefi bir içerikle tartışmaya açtığı düşünceleri, varlık ve hakikat ekseninde cevaplarını vererek anlam kurgusuyla bizleri baş başa bırakıyor. Romandaki ana karakterin gezileri boyunca gördüğü, işittiği tüm unsurlar eserde ayrıntılı şekilde aktarılıyor. Fiziki sınırların ötesinde gerçeğin hayal dünyasında ifade edilmesi şeklinde yer verilen bölümlerdeki referanslar da oldukça ilgi çekici... Urfa'dan yola çıkan yazar, Polonyalı bir ressamın dünyasını, İbn-i Arabi ile Dante arasındaki etkileşimi aynı pasaj içerisinde vererek, ortak tema üzerinden keyifli bir anlatı sunuyor. Düşünce ve medeniyet filizlerinin doğduğu Doğu'nun birikimini anlatan bölümlerde batı eleştirisi yapan bir tavır, modernliği benimsemeyen bir yaklaşım seziliyor.
Ateş ve Bahçe kitabının en etkileyici yönlerinden biri de yazarın tarih konusundaki zengin bilgisi oldu. Doğu coğrafyasının en kadim şehirlerinin tarihi geçmişlerine yapılan atıflar, tarihi bilgilere ilişkin anekdotların yanı sıra, dinler tarihinde uzmanlaşmış kişilerin bildiği detayların yer verildiği eser, tarih kitabı kıvamında öğretici bir özelliği de barındırıyor. Meryem Ana hikâyeleri, Tevrat'tan alınan âyetlerin yorumlanması, temel İslami kavramların oluşumlarına dair bölümlerde, derin ayrılık konularının ortak bir hakikatin eseri olduğu vurgusu yapılıyor. Bir tünelin içinde başlayan yolculuk aslında eşini arayan bir kadından ziyade hakikatin ruhunun peşinde olan bir insanın hikâyesini bizlerle paylaşıyor. Sürekli bir gizemin ardındaki soruların cevabını arıyor. Her gittiği yeri, tanıştığı her insanı kendi iç dünyasındaki gizemi ortaya çıkaran bir vesile olarak gören yazar, yolda gördüğü her şeyi Hakikat Ruhu'nun parçası olarak görüyor. Belki de bu sebeple çok sakıncalı denebilecek tartışmalara çok rahatlıkla değinebiliyor.
Karşılaşmalar
Karşılaşmalar, Semih Kaplanoğlu'nun
Radikal gazetesindeki aynı adlı köşesindeki denemelerinden derlenen; yaratıcı dünyasından ipuçları taşıyan minik öykü hazineleriyle dolu. Semih Kaplanoğlu, özellikle son dönem
Yumurta, Süt, Bal üçlemesiyle yakından tanıdığımız, başarılı bir sinemacımız. Ancak onun tek uğraş alanı sinema değil. Aynı zamanda denemeler yazıyor, plastik sanatlar ve sinema üzerine yabancı dillere de çevrilmiş makaleleri bulunuyor.
Karşılaşmalar, onun 1996-2000 yılları arasında
Radikal gazetesinde Karşılaşmalar adlı köşesinde yazdığı denemelerden oluşuyor. Hoş aslında tam da deneme denilemez bu yazılara. Daha çok kısa kısa öyküler belki... Zaman zaman rüya tonunda akıp giden bu küçük öyküler, Semih Kaplanoğlu'nun sinemasına ve yaratıcı zihnine açılan ipuçlarıyla da dolu.
SEVGİ OKYANUSU
Karşılaşmalar, ince ayrıntılarda saklı güzellikleri ortaya çıkaran, hayatın içinden türlü 'karşılaşmalar'ın hikayeleriyle dolu. Yeni yıla girmek istemediği için bir sokakta saklanan küçük bir kız, yağmurun sesini kaydeden bir adam, esrarengiz bir kavmin temsilcisi olan çöp toplayıcısı, gece yarısı ıssız semtlerde motor süren bir telefon arkadaşı ya da İstanbul'un fethinde birbirine seslenen Fatih Sultan Mehmet ve Bizans İmparatoru Konstantin... Her biri farklı karşılaşmaların kahramanları olabiliyor. Ya da bazen kahramanlarına aşkı hiç beklenmeyen bir yerde yakalatıyor Kaplanoğlu; Vapurda
Karamazov Kardeşler'in "Çünkü sevgi dünyası büyük bir okyanus gibidir, bir uçtaki kıpırdanma öte uçtada duyulur," satırlarını okurken karşısındaki genç kızla göz göze gelip gülümseyen genç gibi... Ya da kitap kurdu bir otopark kahyası gencin, arabasını servis yaptığı bir gece kulübü müdavimi genç kadınla kitaplardan alıntılar yaparak mesajlaşması gibi... Her biri bir film karesi ya da rüyalardan bölük pörçük hatırlanan kısa anlar olarak da görebileceğiniz bu kısa öyküdenemeler, Semih Kaplanoğlu'nun her şeyden önce bir 'öykü toplayıcısı' olduğunu anlamamızı sağlıyor ve 'bir uçtaki kıpırdanmaları öte uçta duymamıza' neden oluyor.