Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı ya da kısaca TİKA, 1992'de kurulmuş önemli bir kamu kurumu. Uzun bir süre dar bir alanda hizmet veren kurum AK Parti iktidarıyla birlikte dünyanın 54 ülkesinde faaliyet gösteren uluslararası bir yardım kuruluşu haline geldi. Her yıl 2 bin yeni projeye imza atan TİKA'nın bu değişimde en fazla pay sahibi olan isimlerin başında, hiç şüphesiz 5 yıldır başkanlık görevini yürüten Serdar Çam geliyor. "En büyük motivasyonumuz sayın cumhurbaşkanımızın bize verdiği destek" diyen Serdar Çam ile ramazan ayında daha da ön plana çıkan yardımlaşma duygusunu ve kurumun hizmetlerini konuştuk.
'Karşılıksız yardım' Batı'nın çok fazla aşina olduğu bir kavram değil. TİKA bu konuda bütün önyargıları yıktı. TİKA'nın insani yardıma bakışını biraz açar mısınız?
- İnsanlar, yardım adı altında dünyada pek çok tuhaflıkla karşılaşmış. Bunu da en çok yardıma muhtaç mazlum halklar bilir. Kaşıkla verip kepçe ile alınan sözde yardımlar yapılmış. Yardım konusu istismara açık bir konu. Türkiye'de mevcut iktidarın, siyasi ve ekonomik istikrarı sağlamasıyla birlikte son 10-15 yıldır yardım konusunda önemli mesafe aldık. Yardımlaşırken incinmemeyi ve incitmemeyi bilen bir milletiz. Bizim vakıf medeniyetimizi ve zekat müessesemizi Batılılar bile bugün takdirle karşılıyor. Sayın cumhurbaşkanımızın TİKA'ya gösterdiği bir hedef var; nerede ihtiyacı olduğunu dile getiren bir mazlum varsa az ya da çok yardım edeceğiz.
KEŞKE BU KADAR İNSAN ÖLMESE...
TİKA 24 yıllık bir kurum olmasına rağmen son dönemde prestijinde büyük artış oldu. Bunu nasıl başardınız?
- Türkiye, dünyanın bir numaralı ekonomisi olmamasına rağmen, yardım konusunda bu kadar öne çıkması sorgulanması gereken bir durum. Bu, gelişmiş olan diğer ülkelerin yardım konusunda üzerine düşeni yapmadığını gösteriyor. Keşke savaşlar hiç olmasaydı, bu kadar mülteci ve yardıma muhtaç insan hiç olmasaydı, denizlerden mazlum mültecilerin cesetleri toplanmasaydı... Keşke kurumlarımız bu kadar prestijli olmasaydı da insanlar ölmeseydi. Batı'dan yardım konusunda 'Beni ilgilendirmez' tavrının giderek arttığını gözlemliyoruz.
Batı'da birçok yardım kuruluşu var. TİKA'nın bunlardan farkı ne?
- Ayrıştığımız noktaların başında samimiyet olgusunu ortaya koymamız lazım. Bir yapıp 10 gösteren bir dünya düzeninde bir vakar içerisinde samimi olmaya çalışıyoruz. Bu samimiyet birçok kapıyı da açıyor. Başka ülkelere kuşku ile bakarken Türkiye'yi yabancı görmeyen bir yaklaşım var.
Bir ülkede ihtiyacı nasıl belirliyorsunuz?
- Belirlemekten ziyade öncelikle talep odaklı gidiyoruz. Bir bölgede su sorunu öne çıkarken başka bir bölgede kültürel varlıkların korunması ön plana çıkabiliyor. Mesela eğitim konusunda büyük talep var. Bu talepleri uzman arkadaşlarımız araştırıyoruz. Sonra bütçelendirerek hayata geçiriyoruz.
ERDOĞAN'IN İLGİSİ GÜÇ VERİYOR
Sayın Cumhurbaşkanı'nın da TİKA'ya çok önem verdiğini biliyoruz...
- Evet, TİKA'nın bu sıçramayı yapmasında en önemli motivasyon Cumhurbaşkanımızın özel ilgisi. Bu bizim için büyük güç. Bunun yanında başbakanımız ve ilgili bakanlıklarımızın da büyük desteği var.
Kaç ülkede faaliyet gösteriyorsunuz?
- Şu an için 54 ülkede ofisimiz var. 150 ülkede proje geliştirmeye devam ediyoruz. Ancak savaşlar ve olağanüstü durumlar bizi bazı ülkelerde engelledi. Suriye, Yemen, Libya gibi ülkelerdeki ofislerimizde faaliyetlerimizi yavaşlattığımız ya da durdurduk.
100 YILLIK KAYBI KAPATIYORUZ
Türkiye'ye yönelik Batı'dan yoğun bir saldırı olduğunu görüyoruz. Ofisinizin bulunduğu ülkelerde Türkiye algısı nasıl?
- Nereye gidersek gidelim mazlumların Türkiye'de büyük bir beklenti içinde olduğunu görüyoruz. Bu bizim için büyük bir sorumluluk. Bu aslında sadece bizim değil her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının gurur duyması gereken bir olay. Bizim bir amacımız da faaliyet gösterdiğimiz ülkelerde kardeşlik köprüsü kurmak. Bazıları "Ne işiniz var o ülkede" diye sorabiliyor. Türkiye'nin 100 yıllık zaman kaybını 5-10 yıl içinde kapatmaya çalışıyoruz. Yapılması gereken daha pek çok çalışma var.
5 yıldır bu görevdesiniz. Göreve geldiğiniz yıl SABAH'la Somali'ye yardım kampanyası yapmıştınız. Görev süresince sizi en çok ne etkiledi?
- Her yıl 2 bin proje gerçekleştiriyoruz. İnsanlar para ile değil sadelikle ve doğallıkla mutlu olabiliyor. Çok zor imkânlarla mutluluğu yakalayan insanları görüyoruz. Beni etkileyen en önemli şey, günde bir iki dolar ile yaşayarak mutluluğu yakalamaya çalışan insanların doğallığı ve samimiyeti. Bunun yanında bizim geçmişimizin izlerini taşıyan bölgelerde yaptığımız çalışmalar ve oradaki insanlarla kurulan kardeşlik köprüsü beni çok etkiliyor.
500 MÜLTECİYİ KABUL EDEMEDİLER
Ramazan ayı aynı zamanda yardımlaşma ayı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
- Milletimiz yardımlaşma konusunda dünyaya ders verecek bir ülke. Pek çok ülke parlamentosunda 'Benim vergilerimle neden başkalarına yardım ediyorsunuz' diyerek tartışmalar yaşanıyor. Suriyeli mültecilerle ilgili hadisede gördük. Biz 3 milyon mazlum Suriyeli'ye ev sahipliği yaparken, 500 mülteciyi kabul etmekte zorlanan bencil ülkeler gördük. Yardımın ve paylaşmanın olmadığı bir dünya insanlara huzur vermez, vermiyor. Verdikçe bereketin geldiğini unutmamalıyız. Bu ramazan ayı ve bayramı vesilesiyle halkımızı yardımlaşma kültürümüzü sürekli hayatlarının merkezine tutmalarını öneriyorum.
PARALEL YAPI'YI YURTDIŞINDA ANLATIYORUZ
Paralel Yapı'nın yurtdışında engellemeleri ile karşılaşıyor musunuz? Bu örgütle nasıl mücadele ediyorsunuz?
- Çok alçakça mücadele yöntemleri var. Bize herhangi bir zarar vermek gibi bir güçleri yok. 17/25 Aralık sürecine kadar çok zorluklar çektik. Bunları normal birer vatandaş olarak görüyorduk. 17/25 Aralık darbesinden sonra önlemlerimizi aldık. Yurtdışında yaptığımız görüşmelerde, o ülke yetkililerine Paralel Yapı'nın nasıl tehlikeli bir örgüt olduğunu anlatıyoruz. Bu tehdidin sadece Türkiye'ye yönelik olmadığını, diğer ülke mekanizmalarına da nüfus etmeye çalıştıklarını anlatıyoruz. Giderek kenara çekildiler, ortalarda görünmüyorlar. Ancak çok sinsi bir örgüt olduğu için dikkat etmek gerek.